sabah : peyami safa’nın bir türlü okuyamadığım ‘bir tereddüdün romanı’ gibiyim.…
yazının devamı »sabah : iki tahlil arasında dört saatim vardı. karnım açtı. anatolia derler b…
yazının devamı »sabah : zamanlamam yine kötü. altıdan beri ayaktayım. çayı demleyip jonas'…
yazının devamı »sabah : ne yapacağımı bilmediğim kocaman bir boşluk var önümde. uzun bir cumart…
yazının devamı »sabah: 06:55. yarım otobüs dolusu insan. gözlerimiz uykulu. yüzümüz mahmur. son…
yazının devamı »sabah : istanbul’un sisinde ve sabahın alacasında görebildiğim, seçebildiğim ye…
yazının devamı »sabah (square heart): bazen de yüksek ısıdan mütevellit denizden göğe yükselip…
yazının devamı »sabah : iş yerine doğru yürüyorum. hava karanlık. biraz alaca. gecenin mi …
yazının devamı »yatsı: iş çıkışı. dolmuştayım. mevki; tekli koltuk. konum; teker üstü. iç…
yazının devamı »sabah : “ zengin adamdan zarar gelmez, fakir adamdan zarar gelir” dedi yanınd…
yazının devamı »sabah: “ ya skiyim otobüsü. bırakın gitsin ya !” diye bağırdı önünde koşan …
yazının devamı »sabah: yirmi yedi ekim listemdeki kırk şarkı eşliğinde kadıköy’e uçuyorum. g…
yazının devamı »sabah: bir otobüs dolusu sessiz insan. cumartesi sabahı e-5’in ağır trafiği…
yazının devamı »sabah: caddenin girişindeki ilk dükkana girip “gözlük askısı var mı” diye so…
yazının devamı »sabah : çayı güzel yapmışlar. ikincisini istedim. geldi. ilkiyle uzaktan yakınd…
yazının devamı »sabah: saat on gibi ve her hafta yaptığı şekilde hızlıca odama girip, sıkıca…
yazının devamı »sabah : yine, yeni bir gün. yaklaşık 33 yolcu güneşe doğru gidiyoruz. en arka…
yazının devamı »