bülbülüm altın kafeste - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bülbülüm altın kafeste



şu an acayip saz çalmak istiyorum. nedenini sorma, bilmiyorum. ayrıca saz çalmasını da bilmiyorum. değil çalmasını, nasıl tutulacağını bile bilmem. lakin kaç gündür içimden çıkmayan sıkıntının tek ilacı buymuş gibi hissediyorum.
pazar sabahından beri ne yaptıysam olmadı. üç defa bahariye'yi gidip geldim. balık pazarını turladım. sahaflara, en sevdiğim sakız gülü sokağına inip çıktım, rexx sinemasında gelecek programa baktım. sahile indim. yosun kokusunu, genzimi yakan soğuğu iliklerime çektim. kuşlara ekmek, çiçeklere su verdim. sayfalarca yazdım. sildim. yazdım. sildim. işyerinde yok yere kavga çıkardım. yağmurda sırılsıklam ıslandım. fenerli ahmet'e takıldım. "nasıl koydu aykut kocaman" dedim. selamsız, meymenetsiz 3 numaraya selam, geçiş üstünlüğü olmayanlara trafikte yol bile verdim. yeter ki biraz daha iyi hissedeyim. ama yok! yine olmadı. azalacağına katar katar arttı içimdeki sıkıntı.
en son bu akşam iş çıkışı hafız'ı aradım. eş durumundan konuşamadı kılıbık herif. fiko telefonu açmadı. şevket de mesaideymiş. hiç düşünmeden otobana çıktım. güneş battı batacak. akşam bastı bastıracak. hoş bir alacalık. ama içim çok kalabalık. gaza bastım tüm gücümle. kadrana bakmadım. trt türküyü açtım. gidecek yerim yoktu. vardı ama yoktu.
'ben feleğe neylemişim aman. beni her bahar ağlatır,' diyordu radyodaki hanım sanatçı. o mu çok içli söylüyordu. yoksa ben mi ağlamaya teşneydim. bilmiyorum. ama yine geçmedi içimdeki. ayağımı gazdan çektim. emniyet şeridine geçtim. havanın kararmasını bekledim. sonra ablama gittim. pilav pişirmemiş. ben zaten pilav sevmem. "sen iki yumurta kır, yanına bir de çay demle. eski günlerdeki gibi hadedim. gözleri doldu. gözlerim doldu. babamı hatırlatmıştım. babamı hatırlattığımı anlamıştım. ablam çay demleyeyim diye mutfağa kaçtı. ben de hava alayım diye balkona çıktım. adalar'a baktım. bir sigara yaktım. ama içime çekmedim. söndürdüm. enişte bey geldi. nasılsın dedi. iyiyim dedim. iyi olmadığımı üçümüzde biliyorduk. ama bunun üzerine konuşmadık. referandumdan, beşiktaş'tan, havaların dengesizliğinden bahsettik. üç bardak çay içip izin istedim. yine gel dedi ablam. eniştem de dedi gönülsüzce. gelirim dedim. oysa bundan sekiz ay önce gelmiştim en son. zararsız yalanlar söylüyorduk birbirimize. herkes mutsuzdu ama kimse şikayetçi değildi. değiştiremediğimiz şeyler için güçlü değildik ama güçlü görünüyorduk.
ben mesela. ağlarken utanmadım. şimdi yazarken de utanacak değilim. bir kadın için ilk kez ağladığımda çok gençtim. son kez ağladığımda fazla olgun! ama ben en çok babam için ağladım. şimdi işte beni bu koca şehirde yalnız bırakma derken nazan öncel bir şeyler yazmak istedim. yazarsam belki geçer dedim. geçmedi. ama saz çalmayı hâlâ çok istiyorum. o ayrı.
.

melihat gülses - bülbülüm altın kafeste