29 - uzak ihtimal(2009) - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

29 - uzak ihtimal(2009)

    
                                                                                                                   dokunulmasa da
                                                                                                                       görülmese de
                                                                                                                           kalpte yer verilir bazısına
                                                                                                                              nedensiz?

                                                                                                                  cemal süreya

film az evvel kursakta bir yumruyla bitti. sabah instagramdan takıldığım biLader'e bu filmi izlediğimi söylediğimde "yanında mendil var mı?" diye uyardı. on üç yıl önce izlediğimde gerek duymamıştım. şimdi niye olsun ki? hem zaten çabuk duygulansam da kolay ağlayamayan adamlardandım. demirden korkup trene binmemezlik etmezdim genelde. çayımı alıp usul usul izlemeye başladım. ama işte; anılar, çağrışımlar, keşkeler, fiziksel benzerlikler, kırılan hayaller, yarım kalan hisler, duygusal kardeşlikler, hep aynı çıkmazlar, tek yumurta dilemmaları. bu kadar mı olurdu? her saniye. her sekans. karar verdim. kendime eziyeti seviyordum! bile isteye ama niye?

az önce bitti film. (bundan sonrası fena halde spoiler içerir)
dün soğuk camına başımı dayadığım pencereyi sonuna kadar açtım. hüzünlü bir müzik eşliğinde filmin yazıları yukarıdan aşağı kayarken zihnimden düşünceler de onuncu kattan istanbul ayazına akıyordu.
musa'ya kızgındım. hani istasyonda yanlarında olsam alnının ortasına kafayı çakardım. oğlum o kızı niye gönderdin diye. dilinin ucuna gelen 'clara gitme' cümlesini niçin kurmadın diye. mutluluğunu, başkalarının mutluluğuna neden tercih ettin diye. yaşanacak tek bir hayatın var, onu da heba ettin ve şartlar denen o vahim şeye yenildin diye ve daha bir sürü şey için paylardım! lakin kuzeyli rüzgarlar yüzüme vurdukça musa'nın bana ayna olan suretinde kendi korkaklığımı, beceriksizliğimi, açmazlarımı, vahim şartlarımı gördüm. kafayı musa'ya değil de duvara vurasım geldi. bir de soru sorasım; acaba dedim hüznü mü çok seviyorduk yoksa mutluluk yolunda mutsuz olmaktan mı çok korkuyorduk?
musa da final sahnesinde clara'ya son kez seslendiğinde gitme demeye niyetlenirken muhtemelen "kendi vahim şartlarını" düşündü. ibrahim hocasının, "oğlum koca memlekette gayrimüslim üstelik rahibe'yi mi buldun?" sorularını, beypazarı'ndaki anne babasının memnuniyetsizliklerini belki de kendi münasip buldukları kızla  evlendirme baskısını ve yine her ikisinin de meslekleri gereği içinde bulundukları kurumların sevdalarına sıcak bakmayacaklarını hesap etti. sessiz ve öksüz aşklarını bu mahalle baskısına feda etti. gözyaşlarını içine akıttı.
.
film diyorum yeni bitti:.
hatırlattıklarıyla, çağrıştırdıklarıyla, ikinci izleyişimde ilk kez dikkatimi çeken ayrıntılarıyla, şile'ye gitme hevesi ile doldurmasıyla, hayatımla ilgili akla hayale gelmeyecek çok uzak ihtimalli bağlantılar kurdurmasıyla, sabah instagramda tesadüfen önüme düşen cemal süreya şiirinin önce filmin orta yerine ve sonra göğüs kemiğimin hemen altına saplanmasıyla, içimde bir yerleri kanatarak, adeta ciğerimi delerek diyorum biraz önce bitti film.
.
dolayısı ile beni bu kadar "hırpalayan" filmi izleyin ya da izlemeyin diye bir öneride bulunmayacağım. ama ve şayet izlemeyi seçerseniz film bittikten sonra pencereyi açmayı ve derin bir nefes almayı unutmayın!

.
not: tarık tufan'ın şanzelize düğün salonu'nu okurken aklıma gelmeyen film buydu. kitabı bitridikten sonra alakasız bir vakitte aklıma geldi. izledim. pişman değilim. bir kaç yıl sonra yine izlerim. yine izlerim.