iteration - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

iteration


balkondayım. her pazar olduğu gibi. burgaz’a ve bir tutam maviliğe bakıyorum. saat altıyı biraz geçiyor. canım sıkkın. göğsümde sanki kocaman bir öküz var. belki de midemde. bilemiyorum. bildiğim; öyle pis bir buhran. şimdi mesela, cem karaca kulağıma sakin sakin bir şeyler söylüyor. lakin oralı değilim. önümüzdeki hafta işyerinde başlayacak yıllık denetime yoruyor evvel aklım bu durumu. ama patron dahil herkes biliyor ki skmişim işini gücünü. hem şunun şurasında ne kalmış askerliğimin bitmesine. ama işte diyorum durduk yere, bu sebepsiz sıkıntı da ne? başka bir şey! zaten cem karaca da nazan öncel’e devretti bayrağı. ama ve lakin nazan hanım’da kesmiyor içimdeki keşmekeşi. öte yandan beynimin içinde latin harfleri rock’n roll yapıyor sanki. onları anlamlı birer cümleye dönüştürme çabası ayrı yoruyor. hayat ayrı. içimde dinmeyen özlemler apayrı. 
birbirinin aynısı günler. sıkıcı değil de daha çok heves kırıcı. umutbozan. belki biraz müşkülpesent. bu sabah güya spor için çıkmıştım evden. elimde fırından aldığım poşet ve taze ekmek kokusuyla ana caddede yürürken arçelik’in devasa vitrininden kendimi görünce böyle düşündüm. bir köşeye, beş on kilometrelik bir alana bırakılmış küçük deney insanlarıydık sanki. yüzde yüz onlar gibi hissetmemek için belki de metrekaresine neredeyse beş insanın düştüğü semtin küçük parkında dolap beygiri gibi her cumartesi pazar dolanan insanların arasına karışmıyorum. tek takılıyorum. çiçeklerden ve ağaçlardan başka yaşam belirtisi göstermeyen sessiz ara sokaklara salıyorum sakıncalı düşüncelerimi. güllerin içinden yürüyorum. apartman görevlimiz ahmet beye günaydın diyorum. en son, caddeye çıkıp fırından bir kepekli, bir tam buğday ekmeği alıyorum. buğdayı dilimletiyorum. kepeği ise ertesi güne yapacağım sandviç için kestirmiyorum. kolumu sakatladığımdan beri markete pek gitmiyorum. telefondan söylüyorum. getiriyorlar sağ olsunlar. önce çayımı demliyorum. sonra balkonu yıkıyorum. bazen iki defa. kuşlar çünkü.. sonra bir kaç kitap karıştırıyorum. iki dizi izliyorum. en az dört taslak yazı yazıyorum. ama çoğunu yayınlamıyorum. pazar bitiyor. aklıma, büyülü çift filmindeki kate’in sözü düşüyor. pazartesi başlıyor! son çalan şarkıyı emre aydın söylüyor.
.