samimiyetine inanılan kısa bir cümle ne kadar yakınlaştırıyorsa iki insanı manasız bir hareket de aynı oranda uzaklaştırıyor. oysa şunun şurası ve hepi topu üç günlük dünya değil mi? hem dünya fani ölüm ani ya? dün akşam insanın içine işleyen müziğine hayran ve hatta hasta olduğum hazan mevsimi’nde cemil'e ne diyordu recep dayı ; "evlat bu dünya boş her şey boş önemli olan giderken arkandan hoş bir sada bırakmak." ama ya bu akşam dönüş yolunda bilmediğim biri her nereye gidersen. kendinle yüzleşirken kimse duymaz yalan söyle derken kafandan geçenler! gripinmiş adı öğrendim. biri değil birileri imiş hem. sanki birine anlatsam onlarca ton yük kalkacaktı üstümden. ama vazgeçtim sonra. o an için rahatlardım belki ama ya sonra. açık kapıdan süzülen soğuğu bahane ederek tam üç koltuk değiştirdim meraklı köftelerin bakışları arasında. zevk aldım bunu yaparken ama gittiğim koltuklar daha soğuktu. ya gittiğim yerlerde böyle soğuk olursa. diyorum ki acaba içimdeki fetret devri mi onu ilgi alanıma çeken ya da beni ona iten. ama yok hayır. tecahül-i arif mi? hayır sanmıyorum. hüsn-i talil ? belki... oysa çok fazla şey değil isteğim. zaten şunun şurasında ne kaldı. geçip gidiyor ömür. ben mi fazlayım ruh mu eksik? ya da tam tersi... birader ne zaman geleceksin. çok sıkıldım. beni bir sen anlarsın. sen de doğru anlarsın... bak erenköy'e geldik bile.. bilmiyorum bu şarkılar mı yoksa beni bu hale koyan. ama olsun şarkıların gözü kör olmasın. var olsunlar ki hep yaşadığımızı bilelim.
.
demet sağıroğlu - hazan mevsimi
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...