cumartesi. sabah. dokuz otuz beş. bir tutam kasım güneşi, çayım ve kakaolu kekim hep beraber mihriban dinliyoruz. çünkü; aşk kağıda yazılmıyor. sevgilim. kalem, özlemi dindirmiyor. sadece yarayı biraz daha genişletiyor.
mihriban dinliyoruz çünkü; bugün de biraz arabeskiz. biraz hüzünlü. ve biraz da şaşkınız. zira kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadayız. kendi imkanlarımızla kurtulamadığımız kederimiz için şarkılara tutunuyoruz. lakin onlar da yüzeye çıkaracağı yerde iyice dibe çekiyorlar.
bugün diyorum mihriban dinliyoruz sevgilim. çünkü; abdürrahim karakoç’a sevgimiz ve saygımız çok büyük. şu metaforik cümlesi bile heykel diktirir adama! bakar mısın cümlenin büyüleyiciliğine; lambada diyor titreyen alev üşüyor. dahası, ötesi olabilir mi?
tüm vezinlerde, bütün söz sanatlarında, dahili ve harici bütün uyaklarda konuya kilit vurmuş merhum üstad. musa eroğlu abimiz bestelemiş, biz de hayran olmuşuz.
ve şimdi sonsuz tekrarlarda hep beraber mihriban dinliyoruz.
terleten güz güneşi. birkaç aylak martı ve üç sıra mavi çamaşır ipi.
.
