sanki bir şey olacak. ve aniden kıyamet kopacakmış gibi bir tedirginlik üzerimizde. öyle gerginiz. öyle kuş yürekli. fakat belli etmemeye çalışıyoruz. her şey normalmiş gibi her gün işe gidiyoruz. eve dönüyoruz.
ama ve lakin değişiyor. evet, her şey değişiyor. zaman geçiyor. aynı dediğimiz trafik bile. daha kalabalık, daha gaddar artık. vapurları da değiştirdiler. ahlâkı zaten!
bizden geriye sadece anılar ve hissedişler kaldı. belki de sırf bu yüzden iki bin bir baharındaki gibi hissediyorum şimdi bu güneşte. değişen onca şeye, geçen onlarca yıla rağmen. kendime rağmen..
geçmiş gün. yine böyle güneşli, bir sonbahar pazarı. belki de cumartesi. sirkeci’den cağaloğlu’na tırmanıyoruz. niçin bilmiyorum. belki milli müfredadın kitaplarını almak için. belki nuruosmaniye’den sağa, mahmutpaşa’ya kıvrılıp üst baş almak için. ama uzun sürmüyor yolculuğumuz. bir lokantanın önünde duruyoruz. ömrümün en uzun, ömrümün en güzel yemeğini yiyoruz burada. zaten bundan sonra ne yaptığımız, nereye gittiğimiz pek mühim değil..
pastırma yazının diyorum bu kadar uzun sürmesi; hem çok şairane, hem çok hüzünlü..
.
