bana bazen oluyor. etrafım evlerle, kuşlarla ve bulutlarla dahi çevriliyken bu dünyada sadece ben yaşıyorum sanıyorum. ben, çayım ve kalemim. hele ki ekim güneşi hiç olmadığı kadar cüretkar biçimde ruhumu okşarken. dünyanın geri kalanını unutabiliyorum. içtiğim çay ve duyduğum melodiyle mutluluğun nirvanası bu diyebiliyorum. başkaca seçenek aramıyorum. ama ve lakin; bugün, bu kutlu güneşin altında bir dilemmaya tutuldum.
çayım, kalemim ve okunacak bir kaç kitabımla çıktığım balkonda öyle davetkar güneş vardı ki artık mütemmim cüz’üm saydığım çayımı ve kalemi bile bıraktım. bir beş altı dakika kadar gözlerimi kapadım. bedenim ve ruhum güneşe doyana kadar bekledim. sonra işte bir karar vermem gerekti. ya sonsuze dek bu güneşin altında kalacaktım. ya da dün bilader’in hediye ettiği henry miller (yazmak üzerine) kitabına başlayacaktım.
kitaba başladım…
.
.