ilk bölümden itibaren bana fena halde lost dizisini hatırlattı. oysa dizide ne bir uçak düşmüştü ne de olaylar bir adada geçiyordu. ama karakterler bayım. bence diziyi (nazarımda) başarılı kılan, ilmek ilmek işledikleri karakterlerdi. yine lostvari flashbackler falan diziyi tadından yenmez hale getiriyordu. elbet benim nazarımda bayım. sizi bilemem tabi..
.
dizinin konusuna gelince; aşağı melburn’ün elit mahallelerinin birinde yaşayan claire kızımızın ortadan kaybolması ama cesedinin bir türlü bulunamasına rağmen delillerin çokca vakit geçirdiği teyzesini işaret etmesi üzerine teyzenin cinayet şüphesiyle tutuklanıp mahkemeye çıkarılması ve halk arasından seçilen sıradan on iki kişilik jürinin kararıyla suçlu ya da suçsuz bulunmasına giden on bölümlük uzun bir yolu anlatıyor.
dizimiz tabi ki de sadece mahkemeyi ele almıyor. on iki kişilik jüri üyelerinin her birinin küçük ama mühim hayatlarına bizi de ortak ediyor. tüm insanlık gibi jüri üyelerimizin de hayatı toz pembe değildir. her birinin aşmakta zorlandıkları problemleri vardır. üzerine bu dava da eklenince dengeyi tutturmakta zorlanırlar. daha kendi hayatlarına yeterince dürüst ve tarafsız olamamışken başka bir insanın hayatının iki dudaklarının arasında olmasının dayanılmaz hafifliği vardır. önyargılar vardır. beyaz ve büyük yalanlar vardır. sırlar vardır.
bol ve baskın karakterli tüm dizilerde olduğu gibi bu dizide de ister istemez, bölümler ilerledikçe bir karaktere kendini yakın hissediyor insan. lost ile söze başlamıştık ya! lost’ta doğrucu ve kuralcı doktor jack benim adamım olmuştu misal. ama 2008 de falan. şimdi sorsanız lotocu hugo derim.
bu dizide de işte geçen yedi bölüm itibariyle adamım diyebileceğim iki isim öne çıktı.polisin ırkçı saldırısına maruz kalan kızılderili üniversite öğrencisi jarrod ve ıraklı göçmen farrad.
ıraktaki ailesini avustralya’ya getirmeye çalışan, aslen avukat olan ama avustralya’da taksi şoförlüğü yapmak zorunda olan farrad. on iki kişilk jürinin en akil, en bilgili, en sağduyulu bence en mağdur ve mağrur adamı. tabi ki benim de adamım.
ha öte yandan; lost’un sawyer’ı gibi en uyuz olduğum adam ise jüri üyelerinden güzel georgia’nın ıslak odunla dövülesi şerefsiz kocası. bıraksalar kafasını klozete sokar sokar çıkarırım. öyle lanet bir herif. “ceyar yuing”den bile kötü. o kadar yani.
ez cümle ; yedi gündür, usul usul, arkası yarın tadında her gün bir bölüm şeklinde severek izliyorum diziyi. belki diyorum siz de seversiniz..