bu yalnız ve güzel ülkemin mizahını seviyorum ibrahim. şartlar ne kadar vahim olursa olsun durumdan bir vazife, sefaletten bir keyif, sendromdan bir stockholm çıkarma becerimiz her daim mevcut. normal zamanlarda zaten yere hiç inmiyoruz. bizi tutabilene aşk olsun.
dün işte sokakta masum köylü tadında dolaşırken kıymetli doktorum gönderdi üstteki fotoğrafı.
güldüm.
çok güldüm yalan yok şimdi.
ülke insanının zekasına, mizah anlayışına iki derece istanbul soğuğunda bir kez daha beremi çıkardım. saygı duydum.
ama söylemiş miydim? çok güldüm.
.
peki, tamam güldük eğlendik.
şimdi, her ne kadar iktisat okusam da işin sosyolojisine girelim ibrahim.
evvela, her şakanın gerçek bir yanı var diye boşuna dememiş atalarımız.
pankartın alt metni diyor ki;
eski istanbul beyefendi ve hanımefendileri zaten yok da onların tırnağı olabilecek tıynette insan bile bulmanın çok zor olduğu acayip bir devirdeyiz hafız. ilişki durumları zaten ve çeyrek asırdır hep karışık. aynı anda dokuz “manita” idare edenler mi dersin, biten bir ilişkinin daha dumanı tüterken yanında powerbankle dolaşanlar gibi saniyesinde yeni ilişkiye yelken açanlar mı dersin. yoksa aşkı sevgiyi salt maddiyat sananlar mı dersin. yahut içi boş, klişe ve sığ alıntıları sevdiğim dediği kişiye satanlar mı ararsın. hepsi bu yerkürede. hepsi elon musk ile trump efendinin kurmaya çalıştığı yeni dünya düzeninde. yani ve ezcümle; manitanı, boyfriendini, girlfriendini değil gerçek “sevdiceğini” bulduysan, sadece sözlerle değil mühim olanı gözlerle anlaşabiliyorsan en büyük hediye zaten odur. gerisi teferruattır.
ya, evet böyle.
müzeyyen senar & tarkan - benzemez kimse sana