40- the room next door (2024) - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

40- the room next door (2024)



pedro pedro dostum! yine ters köşe yaptın bizi. ya da en azından beni. yaşlanıyorsun galiba. ne bileyim, böyle ölüm, ayrılık, iklim krizi, dünyanın sonu falan doğrudan ve subliminal mesajlar diyorum. şaşırrrdım ( bız. şahika koçarslanlı vurgusu)
anyway!
olayımız dünyanın en büyük çakalı trump’ın memleketinin newyork eyaletinde geçiyor. vakti zamanında aynı dergide çalışan hatta aynı adama aşık olan iki kadının uzun ayrılıktan ve yıllar sonra dramatik biçimde bir araya gelmesiyle başlar. 
olaylar filmin bazı sahnelerinde yağan kar gibi usul usul, ilmek ilmek hatta kanırta kanırta ilerler. ki kanserden ölen yakınları olanlar için daha da dramatik hal alır. hayatının son demlerinde olan tilda abla gibi; “bunca yıl yaşadım, geriye ne kalacak, ne yani hepsi bu muydu?”  türü sorgulamalarda bulabilirsiniz kendinizi. bulmayabilirsiniz de. empati yapabilirsiniz. yapmayabilirsiniz de. 
benim çok candan iki yakınım kanserden öldüğü için hem tilda ablayı hem de dostu julianne ablayı iyi anladığımı sanıyorum. ama filmi sadece ölüm, gidenler, kalanlar bağlamında okumadım. sanki biraz da yönetmenin başarısıydı bu. elde olanın ve şu dillerde pelesenk olan “an”ı yaşamanın kıymetini, dostluğu, sevgiyi, vefayı, arkadaşlığı, yoldaşlığı film boyunca içtim adeta. tabi bu durumun oluşmasında arkada çalan klasik müziklerin etkisi de yadsınamaz elbette. 
çok mu duygusal bir vakitte izledim bilmiyorum ama filmin beni etkileyen pek çok sahnesinden en çarpıcı bulduğum iki tanesinden biri; yukarıdaki fotoğraftaki sessizlik ve sanki aynı şeyleri düşündükleri duygu hali. izleyince daha iyi anlarsınız.

bir diğer etkileyici an ise; martha’nın (tilda swinton) bir kitabın-filmin sonundaki uzuuuun bir repliği tam da ‘pembe kar’ yağarken ezbere okumasıydı.

“ kar yağıyordu, ıssız kilise bahçesine yağıyordu. evren boyunca hafifçe süzülüyor ve güçsüzce yağıyordu. tüm yaşayanların ve ölülerin üzerine inen nihai sonları gibi.”

ama işte hayat tuhaf. ve inanılmaz!
tam da james joyce’un yukarıdaki sözlerini yazmaya başladığımda burada da kar yağmaya başladı. usul usul, sakin sakin tüm yaşayanların ve ölülerin üzerine inen nihai sonları gibi.
.