kapının ağzındaki köşe koltukta tüm mağrurluğu ve frida kahloluğuyla oturuyor. kollarını karnında birleştirmesi, saçlar, kaşlar ve gözler bu kadar frida olur. sonra abartılı olmayan kırmızı ruju, pembe allıkları ve boynundaki kırmızı şalıyla frida, sabiha gökçen’den kadıköy’e gidiyor gibiydi.
vişne çürüğü paltosuna küçük ama şık bir siyah çantayı kombin yapmış. altında yine siyah, kadife bir pantolon. metro ahalisinin aksine telefonuyla oynamıyor. uyuklamıyor. gözleri açık. ama düşünceli. çok düşünceli. lakin yüzündeki ve dik duruşundaki o olgun, doygun, ben bu dünyayı ve tüm anlamları çözdüm dinginliği yok mu? bütün işi gücü, kafamdaki kış yazısını çöpe attırıp bana bu yazıyı yazdırdı. bu sabah dokuzu yirmi beş geçe diyorum metromuzdan bir frida geçti amirim..
bilginize..
.
.
photo : newyorker.com