teknemiz iskeleden kınalıada ve burgazada teslimi yapmak üzere ayrıldı. ama ben hala kararsızdım. hedefim adalardı. fakat hangisi olduğuna yolda karar verecektim. çünkü YOL MUTLULUK demişlerdi! değilmiş. gürültünün elli tonuyla, sanki götünde kurt varmış gibi oturmayıp bir oraya bir buraya giderken bacaklarımıza çarpan adam ve kadınlardan gına geldi. ama değiştireneyeceğimiz şeyler için sabır diledik. ve odağımızı marmara'nın serin ve tuzlu rüzgarına çevirdik. mutluluk olmasa da huzura yaklaştık. sonra da kınalıada’ya. ama hala kararsızdım. göbek adımı merak ettim. annemi aradım. bilmiyordu. “rahmetli baban biliyordu oğlum” dedi. “hayırdır niye sordun?” diye de ilave etti. “göbek adım kasım olabilir mi acaba?” dedim. “sanmıyorum” dedi. uzatmadım. konuyu ve telefonu kapattım.. burgaz’a inmeye karar verdim…kınalı’da çok kez denize girmiştim. ama Burgaz'da hiç girmemiştim evet sanırım bunu denemek istemiştim…kararım katiydi. ama işte içimden siyaseti bıraktım diyen sarı saçlı meral akşener çıktı. yahut iki kez müziği bıraktım diyen bir bar taburesinde oturan teoman çıktı. ani bir kararla kınalıada’da inen son yolcunun peşinden koştum. bilinenin güvenilirliğine sığındım. bildiğin bilmediğinden evladır dedim. yalan.
sıcakta ve on dakika kınalı yolcusunun boşalmasını beklemek, sonra pata pata kınalı’dan burgaz’a git. aşağıya in. plaj ara. dönüşte yine burgaz’dan kınalı aktarmaları falan gözümde büyüdü. koşarak indim. her zamanki yerime gittim. sezon açılmamış gibiydi. bayram hazırlıkları vardı. etraf tam istediğim gibi sakindi. marmara'nın serin sularına on metre solumdaki sarışın ablayla aynı anda girdim. koca marmara’da sanki bizden başka kimse yok gibiydi. vardı ama bir an için öyle düşündüm. hatta dünyada. adem ile havva’dan, changing lines (2002) filminin meşhur deniz kenarına repliğine bir sürü düşünce ile bir süre yüzüp kıyıya çıktım. tuzlu su çok iyi geldi. öyle ki, bataryası yüzde beşte olup hızlı şarjla yüzde seksene gelmiş telefon gibi oldum. eve dönüşü ve karşı kıyıyı düşünmek istemiyordum. ayrıca önümüzdeki sıcak üç ay için evrene çok güzel mesajlar vermek istiyordum. ama.. ama işte..
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...