hafıza-i beşer, eyyam-ı bahur, gelişimciler ve bizim çocuklar - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

hafıza-i beşer, eyyam-ı bahur, gelişimciler ve bizim çocuklar




atalarımız boşuna “hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” dememiş sevgili kardeşlerim. zaten atalarımızın boş konuştuğunu ne vakit gördünüz. ben de işte şaşar beşer bir kul olarak 2024 haziran başından beri “ümüğümüzü” sıkan bu çöl sıcaklarına bakıp bakıp oysa geçmiş haziranlar hiç böyle sıcak değildi vakkas. hele geçen haziran hiç böyle değildi mersiyeleri yakıyordum. ne var ki ve az evvel geçen yılın tam da bu haziran vakitlerinde yazdığım sıcaaakkk, ölüyomm temalı ağlamalarımı okudum. biraz kendimden utandım. biraz mahcup oldum. biraz gerçeği anlamaya çalıştım.
çünkü ve zira bugünlerde evren bana mesaj vermek ister gibi instagramda karşıma hep sevgili ve değerli bir yıldız yorumcusunun gönderilerini çıkarıyor. buraya kadar sorun yok.  algoritmalar, tıklamalar, yapay zekalar falan eyvallah. ama bütün paylaşımları mı nokta atışı olur birader? sanki bütün gönderilerini yalnız bana yazar gibi ve kurduğu tüm cümleler cesur yürek william wallace’nin mızrağı gibi böğrüme böğrüme saplanıyor her okumamda. 
ama ve yine de itirazım var kardeşlerim bu konfor alanı edebiyatına. edebiyat dedin mi benim aklıma edip cansever, tomris uyar, cemal süreya gelir. yok efendim çıkın konfor alanınızdan, yeniliklere açılın, elinizi korkak alıştırmayın, yine yenilin hep yenilin ama daha güzel yenilin, hep aynı yanağınızdan tokat yemeyin biraz da öteki yanağınızı uzatın. büyük resme bakın ama mona lisa’yı unutmayın. o hınzır, sinsi gülüş her an götünüzde patlayabilir vs. 

eyyy sevgili uzmanlar, psikologlar, sosyologlar, astrologlar, avrupa birliği dönem başkanları hepinize ve mesleğinize sonsuz saygım var. valla. ironi yapmıyorum. ama ve lakin değerli uzmanlarım ben de kendimi biliyorum yahu,. bak şimdi yine topu atalarımıza attı diyeceksiniz ama tavşan niyeti gibi adamların hiç boşu yok ki birader. hiç boşları yok. tamam arada çelişir gözüken atasözleri varsa da o ara yüzyılları bulan bir aradır. ve söyleyeni farklıdır malumunuz..
neyse işte atalarımız ne diyor; insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. istediğin kadar mindfulness, yoga, the secret (çekim yasası) yap, hindistan’a git, ferrarini sat kendini geride bırakıp hiç olamıyorsan sen bir hiçsin! varsayılan ayarları çünkü öyle hap içer gibi değiştirmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum. hele ki coğrafyamızın kader olduğu bir topoğrafyada. ha kısa vadede, geçici bir süreliğine oluyor. kendimden biliyorum. sonra gel-gitte yükselen suların geri çekilmesi gibi hepsi gidiyor. hepsi uçuyor,
hani ne demişti büyük usta yunus emre; ilim ilim bilmektir. ilim kendini bilmektir. sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır. son tahlilde ben kendimi biliyorum. beni bu güzel ve yalnız ülkemden çıkar, nizamın, intizamın merkezi finlandiya’ya koy orada da mızmızlanacak bir şey bulurum. yahut çok sevdiğim yeşil irlanda’ya veya dillerinin akustiğine hasta olduğum italyanın bir adasına koyun. iki günde kendimin de adamların da burnundan getirmezsem fenerli olayım! bak büyük yemin verdim. diyor ve buradan bizim çocuklara bağlıyorum lafı. almanya 2024’de vurduğunuz da vurmadığınızda gol olsun çocuklar. hani belki diyorum; arada iki futbol muhabbeti de yaparım burada. değişiklik olur. blogun konfor alanımdan çıkmış olurum hem! “edebiyat edebiyat” nereye kadar?

en son model akıllı telefon ekranlarınızda seviyorum sizi kardeşlerim.

vaya con dios..
m.s.
.
levni&melik - ham meyveler