diva yorgun - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

diva yorgun



altı sıfır dokuz saat. dışarısı hala karanlık. bu sene böyle sevgili ibrahim; sahurdan sonra uyku bana haram! üstelik bir de melike şahin, akşamdan beri diva yorgun’u söylüyor kafamın içinde. niye bilmem? halbuki en son on gün önce falan dinlemiş olmalıyım bu şarkıyı. belki de yirmi. önemli mi? değil. şimdi işte beynimin çeperlerinde bu şarkı yankılanıyor. bir yandan yazıyorum. bir yandan kafamın dört bir yanına yayılmış tilkileri toparlamaya çalışıyorum.
hangisi zor, bazen karar vermekte güçlük çekiyorum. kırk tilkili, sıkıntının biri bitmeden ötekinin başladığı stresli, hareketli bir hayat mı yoksa tatsız, tutsuz, aksiyonsuz, sıkıntısız, sözsüz, sazsız tek düze bir hayat mı? 
‘elbette birincisi’ diyor içeriden bir ses.
 ‘o vakit şikayetlenme otur, güven ve  “akışa bırak” kendini’ diyor öteki ses. o sırada kafamdaki melike; “gözlerine baktığımda yedi cihan birleşir” diyor. benim göz kapaklarım ağırlaşıyor. sanki birkaç saniyeliğine onu bana gülümserken görür gibi oluyorum.
sesler, renkler ve düşler böyle böyle birbirine karışıyor ibrahim. rüyalarım gerçeğe, hakikat serapa boyanıyor. mart baharında tüm yapraklarını dökmüş kış ağaçları gibi kala kalıyorum. üşüyorum. en çok ayaklarım ve ellerim. evet bu mevsimde hala çok üşüyorlar. cemreler geçeli, yaren leylek geleli çok oldu halbuki. şarkıya odaklanayım bari diyorum. tilkiler rahat durmuyorlar. çekiştiriyorlar dört bir yandan. yaklaşık on gündür beklemenin dayanılmaz ağırlığı altında eziliyorum oysa. ne olurdu diyorum azıcık gamsız, biraz pervasız çokça geniş olaydım diyorum. sonra.. tilkilerden birini kuyruğundan tutuyorum hayvanın canı çok yandıysa demek öyle bir çığlık atıyor ki bir an için melike bile susuyor. diğer tilkiler korkudan sıvışıyorlar. hava yavaş yavaş aydınlanıyor. çatıdaki martılar kahvaltıdan önceki son konuşmalarını yapıyorlar. ben elimde beklemek tilkisi, beynimde diva melike olduğu halde yeni bir güne merhaba diyorum. merhaba salı..merhaba ibrahim. merhaba melike!
.