bazı şeyler: 238 - 243 kendimin efendisiyim ben* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bazı şeyler: 238 - 243 kendimin efendisiyim ben*

fisherman


238- kısmetse olur : sonradan olma bir sarışın, perma saçları omuzlarında. koyu laci pantalonun üstünde bej rengi hırka ve yüzünde inceden bir tebessüm. yanında bir seksen boylarında, oldukça fit, kara yağız delikanlıyla avm'nin yemek katından yürüyen merdivenle iniyorlar. el ele tutuşmuyorlar. sevgili değiller. ama şimdilik. çünkü daha çok iş arkadaşı gibi yürüyorlar. mesafeli ve utangaç konuşmaları yakında yeni bir aşkın filizleneceği izlenimi uyandırıyor. ama hayat sahnesi ve son söz onların elbette. biz bilemeyiz. kısmet..
.
239- gaye su değil bir içim su : sanırım bir ay oldu. sanki yeniden keşfetmiş gibiyim. oysa 2015 karanlığıma hem ışık hem jilet olmuştu. ama sevmiştim. çok sevmiştim. sesini. ritmini. hatta sözlerini! sonra o mu biraz ara verdi yoksa ben mi uzak kalmak istedim. bilmiyorum. aramız açıldı. geçmiş gün. önce ben gamlı hazan ve sonra vurgunum ama acelesi yok. sonra sonra bir yaralı kuştum. ve nihayet kör bıçakların ucunda. vazgeçilmezlerim oldu. spotify beğendiklerim listemde zirveden inmedi. ezcümle amirim; bir aydır gaye su'yu içiyorum kana kana.
.
240 -  the burial (2023) : özünde bir sözleşme hukukundan doğan bir alacağı anlatıyor görünse de alt metinde insanın para, devletlerin de "sözde demokrasi, beka ve hakimiyet için yapamayacağı adilik yokturu" anlatan gerçek bir olaydan uyarlanan başarılı bir film. amerikalıların “filistinlileri” olan siyahi insanların zamanında nasıl katledilip sömürüldüğünü anlatmış. iyi de yapmış.

.

241- geri yükleme: ofisteki yaşlı bilgisayar yeni güncellemelere dayanamamış. sabahtan beri iki üç kez donunca doktoruna sordum. bilgi işlemcimiz sistemi pazartesiye geri aldı. şimdi şıkır şıkır, tıkır tıkır çalışıyor faydasız. acaba dedim bu sistem geri yüklemesi devam ederken, insanoğlunun da yaşamı boyunca böyle ve sadece bir hakkı olsa, okuldaki sınavlarında istediği sorudan başladığı gibi hayat sınavında da istediği seneden yeniden başlayabilseydi nasıl olurdu? 

.

242- diziler/ filmler/ netflixler: bodies diye dört farklı zamanda geçen ilgi çekici bir diziye başladım. hatta ingilizlerin dark’ı diyebiliriz. öyle ilginç öyle bilim kurgu. amma ve lakin dizi netflix dizisi olunca artık iki şey “normal ve sıradan” olmaya yahut oldurulmaya başlanıyor! ikinci dünya savaşında ezilen yahudi halkları ajitasyonu ve eşcinsellik. bilhassa bu iki "olgu" senaryoda yoksa kabul görmüyor sanki yapım. böyle olunca da mis gibi diziden soğuyorum yılandan soğuduğum gibi. bırakmıyorum diziyi ama ara sıradakine geçiyorum.

krigsseileren 3 bölümlük iskandinav minisi. gel gör ki bu da netflikş işi. iskandinavya olmasından ama şey ettim! devam ettim. iyi ki etmişim 3 bölümün ortasına kadar nefis bir hikaye, tarih (yine almanların mezalimi falan) dram, kan, gözyaşı ve ihtiras izledim. sonra işte, bir sahnede ekran karardı. 1948 den 1972ye uzuuuun bir atlama oldu. geri de gelemedik. 4 değil 14 değil tam 24 yıl. arkadaş bütün kuzey ülkelerinden, baltık denizinden vikinglerden falan soğudum birden. şahane bir hikaye piç oldu gitti. oğlum vaktiniz mi yoksa paranız mı yoktu? senaristiniz mi öldü, ne oldu? burak aksak bile böyle atlama yapmıyor -ki yanlış anlaşılmasın severim keratayı!- bilim kurguda bile böyle bir uzun atlama olmuyor. adabıyla sevabıyla yapıyor adamlar. neyse. yine de gidiş yolundan sevdim filmi. 

ha bir de ben artık bu ecnebi sinemacılarından işkilleniyorum abi, bunlar kesin bizim al yazmalım selvi boylumu izlemişler. hangisi olduğunu unuttum şimdi ama geçen yine bir ecnebi filmi için bu benzetmeyi yapmıştım. yarın yine yaparım. neyse. diziler böyle filmler de nasıl? 

robert de niro'lu leonardo dicaprio'lu dolunay katillerini de (killers of the flower moon) izledim. ama sırf oyunculuk için 3,5 saat değer mi emin olamadım. bu kadar saatte 2 de niro, 1 dicaprio filmi izlesek daha iyi olur gibi geldi bana. bilemedim.
.

243 - belediyeler, belediyelerimiz : iktidarı muhalefeti fark etmiyor. hepsi insanlığı deli etmek için çalışıyor. haftada en az 3 en çok 5 istanbul ilçesi geziyorum. son ayda gördüğüm kaldırım belediyeciliği yine hortlamış. bunu biliyorduk. bilmediğimiz. zaten dar gelen yollara geniş geniş kaldırımlar yapılması moda bu sene. iki sene sonra bu kaldırımlar geniş olmuş yolu açmak lazım diye tekrar kazmazlarsa ben bir şey bilmiyorum. rant olayına zaten hiç girmiyorum. girmek istediğim mesele bizim ilçe belediyesi. seçime yakın bir tesis yapası tuttu. ama ne tesis sanırsın nevada çölüne uzay üssü kuruyorlar. yahut dünyanın en yüksek gökdelenini yapacaklar. yaz başından beri taka taka taka yerin yedi kat deldiler bitmedi. kasım geldi havalar hala sıcak, pencereler ardına kadar açık. ama beynimde hilti makinası ile geziyorum 6 aydır sanki. bir şey çıkmayacağını bildiğim halde şimdi yaptığım gibi sırf içimi boşaltmak babına 2,5 sayfa yazdım belediyemize. el cevap; sevgili komşumuz, proje çok önceden belliydi. yapmamız lazım. verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz. s*ktir git diyor kısacası. ama o kırma makinası çalıştıkça ben çok günaha giriyorum. rabbim beni affetsin.
.

gaye su akyol - kendimin efendisiyim ben