bazı şeyler : 233 -237 son bakışın duruyor gözümde - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bazı şeyler : 233 -237 son bakışın duruyor gözümde






233- okyanus mavisi: ömrümün üçte ikisi şikayet etmekle geçiyor. farkındayım. ama güzel şeyler de olmuyor değil amirim. misal az  evvel. bahariye derler bir yer. insanlar, tramvaylar, kuşlar, rüzgar ve mavi gökyüzü şenlik yeri oldu birdenbire. hayatım bir anlam, bir huzur bulacaksa ve denizin içi olmayacaksa bu yer bahariye derim. yakınlarım göbeğimin denize atıldığını düşünüyorlar ama ben bahari’yeden şüpheliyim amirim. 
mevzuya bir türlü giremedim. bunun da farkındayım. nasıl anlatılır bilmiyorum. şair olsam oturur üç sayfa şiir yazardım. ama şair değilim. malum düz yazarım. 
az evvel diyorum…
bahariye’de dünyanın en derin, en güzel, en okyanus mavisi gözleriyle karşılaştım. tüm iç ve dış karışıklıklarımla moda’dan boğa istikametinde yürüyordum. sanatçılar sokağı kavşağında onu gördüm. dünyanın tüm kötülüklerinden haberi yokmuş gibi masum, ama öte yandan kararlı ve özgüvenli duruşuyla ve yine bir ceylan naifliğinde belediye bankında oturmuş portakal suyu içiyordu. öyle bir maviyi en son milenyumdan bir yıl evvel nişantaşı'nda görmüştüm. yirmi dört yıl sonra başka bir deli mavi. bana bu satırları yazdırıyor işte. hani az daha zorlarsam şiir bile yazabilirdim. ama işte amirim elimi ayağımı ve dahi ruhumu dolaştıran bir bakıştı. öyle masum, öyle derin, öyle bir maviydi. 

234- özbek kürt börekçisi gez gez dolaş dolaş ayaklarıma kara sular indi. fizik tedaviye vaktim çok. karnım aç. köşede bir börekçi. mekan ferah. börekler güzel görünüyor. 
- neli börekler? dedim.
kırık türkçesiyle saydı.
- peynırlı var. kıymalı var. patateslıı vaar. kurt böreğım bile var.
kürt böreği dedi ayağımda akan sular durdu.
- ha kürt böreği var demek.
- ben yaptım dedi sempatik türkçesiyle.
- nerelisin? dedim.
- özbekim ben. iki sena börekçida çalıştım. orda oğrendım ben dedi.
yüzüne söylemedim ama mercan’da 20 dakikada bir araba böreği satan börekçi hasan’ın böreğinin yanından bile geçmiyor. kenarını da öğrenmiş lakin sertti böreği. yenilmeyecek gibi değildi ama masterchef’te öne çağırmazlardı.
nerede oturduğumu sordu. çok var mı dedi sizın oralarda özbek?
-her yerde var dedim. yaşam çok mu zor mu orada iş olanağı yok mu ?
-para az. fabrika da yok ağbi. dedi. ama artık burada da yaşam çok zor dedi.
-zor dedim. bizimkiler de avrupaya, amerikaya gidiyorlar dedim. doğru dedi ve ilave etti.
bir çay daha vereyım mı abi?
- ver bakalım..
.
235- hasta-i naçare : fotoğraf kursu 2.seviye için sınavım vardı bu sabah. gitmedim. bin bir türlü bahane buldum. ilk seviye hocamız yetkin ve iyi niyetliydi. ama bizim gibi yorgundu. 1 ile 8 lik öğrencilere aynı bilgileri, aynı anda vermek zorundaydı. belki bu yüzden udemy’den parayla aldığım eğitimden daha çok şey öğrenmiştim. bedava sirke her vakit baldan tatlı olmuyordu. 1.seviye kurs bizim evin bahçesindeydi neredeyse. şimdiki için sabah curcunasında bayağı bir yol tepmek gerekiyordu. tüm bu bahaneler ışığında sabah dörtten beri üzerime çöken halsizlik, kırgınlık ve uykusuzluk eşliğinde en sonunda hasta olduğuma ikna ettim kendimi. gitmedim sınava. dedim belkim özel hocayla şey ederim daha sonra.. ama ve lakin; kahvaltıdan sonra da canlandım. aldım makinemi çıktım dışarı…
.
236- kırk beş geçe başlıyor : beklemek sıkıcı bir eylem. bir sağlık kuruluşunda beklemek ise çok daha sıkıcı. bankoda görevli kız, “kırk beeşş geçe başlayacak” diyor istisnasız her gelene. her zamanki gibi çok erken geldim. geldiğimde dutluktu buralar. adeta çöldü. şimdi filistin topraklarına çöreklenmiş israilliler gibi insan kaynıyor. tedavinin başlamasını bekliyoruz. fizik tedavi diyorlar. topuk dikeni olmayan topuk ağrım için önce fizik tedavi şartmış. geçmezse son çare iğne vuracaklarmış. işte o tedavi kırk beş geçe başlıyormuş. ilk kez alacağım. beğenirsem devam ederim. beğenmezsem gelmem. zaten istediğim saati de vermediler.
.
237- günün şeysi: bakmıyorum dersem yalan olur şimdi. bakıyorum. millet yediğini, içtiğini, giydiğini giymediğini hep paylaşıyor. benim neyim eksik. ben de üniversite mezunuyum. ben de nişantaşı çocuğuyum. bugün hedefe ulaşılmış. on bir bin küsur adım atılmış bu topukla. konfetiler, tebrikler falan. kendimi tavernada tebrikleri kabul eden ümit besen gibi hissediyorum. ama şu an metrodan şey ediyorum.  ve daha atılacak 500 adımım var. evet. sağ olun. sağ olun. efendim teveccühünüz..