hayatın içinden semtin kıyısından - 1 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

hayatın içinden semtin kıyısından - 1

martı, deniz, sahil, bostancı



bostancı sahil
:
 geçmiş gün. martıların fotoğraf çekimine nasıl daldıysam arkamdan geldiğini fark etmedim. turkuaz  mavisi yağmurluğuyla yanıma gelince ancak gördüm. sağ kulağındaki siyah kulaklığı çıkardı. karşılığında sol kulağımdaki beyaz kulaklığı çıkardım. kırk yaşlarında, kirli sakallı esmer, ince yüzlü biriydi.
- fotoğrafçı mısınız? dedi.
beklemediğim bir soruydu. çalışmadığım yerden gelmişti. bir kaç saniye ne diyeceğimi bilemedim.
neden sonra ;
- amatörüm lafzı çıktı ağzımdan.
o ise cevabımın ardından cebinden telefonunu çıkarıp kayalar arasındaki yavru bir kediyi gösterdi. 
-şaşkınbakkal sahilde çektim bunu. ilginç konular var oralarda dedi.
- tamam dedim ama o tarafa da gitmedim. yorulmuştum. beltur'da kendime fincan kupada çay söyledim.
..
kadıköy çarşı: nasıl olduysa, normalde hiç yapmadığım bir işe kalkmış, alışveriş kurdu ablalarla birlikte bir giyim mağazasının önündeki ihraç fazlası, indirimli tişörtleri karıştırırken buldum kendimi. tam o esnada ıssız aradı.
- ne yapıyorsun? dedi.
- mağazada  L beden tişört arıyorum dedim.
inanmadı.
- siktir lan dedi.
yemin billah edip güç bela inandırdım. o sırada aynı ayaklı askıda benimle betaber tişört karıştıran esmer kadın L beden tişörtü gülerek bana uzattı. ben de gülerek ve teşekkür ederek aldım. çok inanmadığım karma olayı geldi aklıma. çok film izlemekten oluyordu hep bunlar! yakın zamanda kimseye sebepsiz bir iyilik de yapmamıştım oysa. demekti vakti gelmişti diye düşündüm. sonra bahariye’den tarafa yürüdüm..
..
osmanağa tentecisi : geçen yaz bauhaus’tan aldığım balkon şemsiyesinin plastik parçası bozuldu. kadıköy’de aylak aylak dolaşırken aklıma geldi. hırdavatçılara sordum. arka sokaktaki tenteciyi işaret ettiler. 60 yaşlarında, beyaz saçlı, beyaz bıyıklı. biraz kadir savun’u andıran şişmanca bir abi başında dikilen bir müşterisine kâğıt fatura kesiyordu. kafasını hafifçe faturadan kaldırıp "buyur?" dedi. kısaca durumu izah ettim. "beş dakika bekle" dedi. bekledim. üç ayrı fatura kesip müşterisine uzatıp onu yolcu ettikten sonra bilgisayarından zeki müren açtı. yavaş yavaş, hiç acele etmeden müziğin ritmine uyarak her şeyin olduğu dükkanda sanki ben yokmuşum gibi raflarda plastik parçayı aradı. dükkan son derece dağınıktı. neyse ki üç beş raf sonra beyaz plastik bir parça buldu. fakat parçanın üzerindeki sıkıştırma mandalını beğenmedi yüzünü buruşturarak. yine bir şeyler arandı etrafta. 
-aradığım hiç bir şey bulunmuyor bu dükkanda dedi.
normaldir dedim içimden.
bana dönüp “evde çekiç var mı?” diye sordu.
- olmaz mı dedim.
- durmaktan gevşemiş olan şu perçini biraz çekiçlersin daha da sıkılaşır dedi.
olur deyip borcumu sordum.
söyledi. minnacık ve muhtemel bir sene dayanmayacak plastik bir parça için çoktu. rakam hoşuma gitmedi ama ses de etmedim. dükkan kirası, enflasyonu, yeni şemsiye parası derken cumhurbaşkanının şimşek ekonomisini kabullendiği gibi bu dayatma ücreti kabullendim ve çıktım dükkandan. 
.
gereksiz not: işbu yazı taslakta sıkışıp kalmış eski bir haziran yazısından kotarılmıştır.