ajansların sıcaklık için 31 derece dediği ama kırk derece hissedildiğine yemin edebileceğim bir istanbul cumartesisinde parkın hemen yanına kurulmuş çay bahçesinin en büyük ağacının altındayım. ağacın ismini bilmiyorum. büyük yaprakları var. kavak olabilir. ama emin değilim. etrafımdaki diğer on iki masa boş. mekanın tek müşterisiyim. taşrada herkesin unuttuğu üç günde bir trenin ya geçtiği ya geçmediği istasyon gibiyim. yaklaşık on beş dakikadır bu masadayım. ama bir isteğim olup olmadığını sormaya gelen kimse yok. oysa camekanlı bölümde arada hareket eden bir iki insan var, görüyorum. ya gerçekten görmüyorlar beni. yahut ‘bu sıcakta kim bahçeye inip servis alacak şimdi’ diyen tembel bir garson görmezden geliyor beni. olsun. ikisi de uyar bana. tek istediğim biraz rüzgar, biraz sessizlik. şu an ikisine de sahibim. canım çok isterse garsonu çağırır yahut kışın yaptığım gibi içeri girer “bana büyük cam kupada bir çay getirir misiniz” derim. ama şimdi değil. şimdi değil..