mustafa çiftçi, bozkırda 66, iki satır ve yozgat blues - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

mustafa çiftçi, bozkırda 66, iki satır ve yozgat blues

mustafa çitçi, kitap, yazar


lafı hiç dolandırmayacağım. direkt kitabın-yazının ortasından konuşacağım.
mustafa çiftçi, sen ne güzel, ne samimi bir adammışsın. trt2 deki sanatçının şehri* programına denk gelmesem tanıyamayacakmışım. oysa bir arkadaşımın önerdiği bozkırda altmışaltı’yı yarım bırakmıştım iki bin on yedi yazında. altı yaz sonra şimdi yeniden okuyorum.. bilsem böyle samimi, böyle doğal bir yazar olduğunu bırakır mıydım hiç..

üç gündür hakkında ne kadar spotify ve youtube çekimi varsa fırsat buldukça izliyorum. 
hem zatını, hem de kopamadığı şehri -biliyorum belki okurken  sizlerin de ve pek çok yurdum insanının (ben dahil) burun kıvırıp yozgat mı dediği- anadolunun göbeğindeki bu taşra ilini ezberledim gibi bir şey. hani benim diyen yozgatlıdan daha iyi bliyor gibiyim! lise caddesini, şehrin nirengi ve buluşma noktası olan 2.abdülhamit'ten kalan saat kulesini, cumhuriyet meydanını. mustafa çiftçiyi de öyle. hatta o kadar ki sanki beraber misket oynayarak büyüdüğümüz bir mahalle arkadaşım bildim. öyle yani.

o mustafa çiftçi ki;
anne ve memleket sevgisi ağır basıp yozgat’ı terk etmeyen adam.

- yazmak tercih değil ihtiyaç. kendini o şekilde ifade etmektir. 

- benim kariyerim annemdir.

- bir şehri kalkındırmak yerine yaşanabilir kılmak daha önemlidir.

diyen ve bir yemekte karşılaştığı neşet ertaş'ın halk adamlığını, mütevazılığını anlatırken kendi samimiyeti ışıldayan bir insan. bir yazar. köklerinden kopmayan bir edebiyat sevdalısı.

"yazar olmanın kuralı kitabı olmaz. aynanın karşısına geçin ve ben bir yazarım deyin. her gün düzenli yazın. ama yazar olmaya çalışmayın. yazmaya çalışın" mealindeki cümleleri her gün yazma iştahımı yeniden kabarttı.

son tahlilde; her gün yazmayla ilgili sözlerinden sonra gaza gelip ayrı blog açmayı düşündüm. hem uygun isim bulamadım. hem diğer bloglarda olduğu gibi ikiye bölünmek, bir süre sonra da  sürdürülebilir olmaktan çıkardı diye düşündüm. burada ayrı etiketle yazayım dedim önce. ama sonra bu fikrimi de değiştirdim. sağ kenarda bizimkiler'de ayrıca linki görülen iki satır iki satırdır blogunu açtım. zira çeşitli kaygılarla yayınlamadığım ya da tamamlamadığım taslakta biriken türden yazıları, azlığına çokluğuna yahut beğenilirliğine bakmadan, filtrelemeden geldiği gibi yazmak. düzenli yazma pratiğini edinmek. haldun taner'in dediği gibi her sabah bir dükkanı açar gibi, yazıhaneyi açıp muhtemel ve çoğunlukla burgazada'ya bakıp aklıma üşüşenleri buraya not düşmek. ezcümle; bir evin farklı odalarında dolaşır gibi kâh oraya kâh buraya yazmak birinci vazifem olsun istedim.
ama hepsi mustafa çiftçi ve taşra merakım yüzünden!! 
o yüzden şikayetlerinizi de memnuniyetlerinizi de kendisine.
evet..

şimdi kalın sağlıcakla ve "neşet babayla"