annemin çiçekleri - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

annemin çiçekleri

 


benim annem alem kadın. iyi kadın. hoş kadın. ama zor kadın.
hamarat da bir kadın. boyadan, sıva harcına elinden her iş gelen kadın. ama dominant kadın. evde, bahçede milyon tane iş yapar ama ondan çok ben yorulurum. az evvel misal; şu yazıya oturdum püfür püfür esen bahçesinde. ama yazmak ne mümkün!?
bayram temizliği niyetine bahçeyi, kıyıyı köşeyi yıkamak istedi. 
- anne ne gerek var? bir saat sonra yine kirlenecek dedim.
dinletemedim. elinde bahçe hortumu ve sarı saçlı çalı süpürgesi. yanında bir miktar deterjan ve mavi su kovası. hayır bir de iki büklüm. belinden sıkıntılı. "bırak ben yapayım bari" derim. yaptığımı beğenmez. beni dinlemez.
e güzel. güzel ama. beni de geride bırakmaz!
mithaaad çeşmeyi aç. mithad hortum sıkıştı, hortuma bak. mithad ocağı kapatmayı unuttum koş ocağa bak. mithaad, şu kirli bezleri de kovaya at da temizlensinler. mithad aşağı. mithad yukarı. bayram tarifesi böyle. ama biter mi bitmez! ben tam yazımın başına kurulmuş girişi geçmiş, gelişmede yüz km hıza ulaşmışken adımla bitişik bir çığlık, bir nida. eyvah dedim annemi ya kesiyorlar ya kaçırıyorlar. öyle bir haykırış. halbuki son bıraktığımda yan komşumuzla mahallenin son dedikodularını güncelliyorlardı.
- mithaad mithaaad.. 
telefonu bir yana, kulaklığı öte yana ayağımdaki gezer terlikleri çay tepsisinin üstüne atıp apar topar yan tarafa koştum. “ne oldu ne oldu?”. 
annem sanki az önceki kızılca kıyameti koparan kendisi değilmiş gibi gayet sakin bir biçimde 
- oğlum, nurten teyzenle bize dolaba koyduğum karpuzu getirsene. 
- peki anne. 
benim annem böyle işte. 
abartıyorsam fenerli olayım. gerçi bu abartılı ünlemlerine alışığım annemin. fakat işte, yazma moduna girince boş bulunabiliyorum bazen.
.
ama ilginçtir bugüne kadar olağan ev işleri dışında işte yanan ampulün yerine yenisini tak, musluk contasını değiştir tarzı ev işleri dışında kendi özel keyfi için hiçbir şey istemedi benden. "deniz kenarına inelim" ya da "çınar’a dondurma yemeye gidelim" demedi hiç. ilk kez geçen geldiğimde bahçeyi işaret edip  “çiçeklerimle resmimi çeksene” benim dedi. fotoğraf makinam yanımda değildi. haftaya makinayı getireyim öyle çekeyim dedim. salak kafam telefonla çekmeyi o an akıl edemedi ya da gereksiz bir işin peşinden koştururken unuttum. bu sabah işte kahvaltıda. hiç aklımda yoktu yine;
- ölmeden dedi şu çiçeklerimle bir resmimi çek de hatıra kalsın..
insanın yediği lokma kursağında böyle kalıyormuş. hatta lokma değil kaya parçası. boğazımdan mideme kadar yırta yırta indi. 
toparlamaya çalıştım. 
- ne demek anne şimdi ölüm mölüm töbe haşa.. dedim. 
ama eski toprak. laf güreşi mümkün değil. her sözüme karşı hazırda bir cümlesi vardı. uzatmadım. önce çiçekleriyle tek çektim! sonra kahvaltı sofrasında, arkada çiçekler çıkacak şekilde selfie yapıp biri şehrin öteki ucundaki, diğeri anadolu ücrasındaki iki kardeşe yolladım kıskananlar çatlasın altyazısıyla. 
.