yürek ve paradox - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

yürek ve paradox



söyle kimin için atıyor bu yürek diye sözleri olan bir şarkısı var duman’ın hani. bugünlerde ben de kendime sık sık soruyorum; söyle kimin için, ne için yazıyor bu eller. oysa, eskisi gibi yazma iştahımın olmadığını üzülerek gözlemliyorum. kasımda ve sonrasında şubatta içine yuvarlandığım boşluktan çıkamadığımı da yine üzülerek müşahade ediyorum. “hayat devam ediyor” klişesine tutunmaya çalışıyorum. lakin ellerim kayıyor. kendime gündüz icatları çıkartıyorum. çünkü gece uykusu mühim benim için. sabah yedide ayaklanıyorum.


 bu erkenci tavırlarından dolayı hiç hoşnut karşılanmayan biriyim etrafımda. düşün annem bile bana karşı. iki sabahtır benim yüzümden uyuyamıyormuş. şimdi yine bir mayıs sabahı parmaklarımın ucunda sahile indim. tahmin ettiğimden çok kalabalık. işçi memur ve öğrenci kardeşlerim her bir metre karesini doldurmuşlar sahilin. Yetmemiş bir körfez gibi denize uzanmışlar rengarenk kamp sandalye ve masalarıyla. gerçek baharı selamlayıp mecazi baharı bekliyorlar. bekliyoruz.
ama işte ben insanlardan ve kalabalıktan kaçıyorum vergiden kaçınan müteşebbis gibi. halbuki insanlardan geri durdukça yazacak konu azalıyor. iştah eskisi gibi olmuyor. yine de biraz denizden gelen iyot kokusunun, biraz güneşin hatırına ellerimi ve gözlerimi çalıştırıyorum. 6.1 inçlik telefon ekranına yazıyorum. çayım yok. Deniz uzakta. sadece ve sanki etinden et koparıyorlarmış gibi bağıran bir karga yanıbaşımda. kimbilir ne derdi var garibimin. belki dişi ağlıyordur. belki de sevgilisi terk etmiştir. öyle çılgın, öyle dertli haykırıyor. az ötede kamp kurmuş orta yaşlı bir çift, eve dönüş güzergahı için tartışıyorlar. adam deniz kenarından dönmek istiyor. kadın; “durduk yere niye uzatıyoruz yolu fehmi?”diyor. kadının fendi fehmi’yi yeniyor. erkeğin suratı sirke sayarak yol tarafından eve dönüyorlar. halbuki şu yaşlı çifti görseler hiç biri sabit fikirlerinde ısrar etmezdi. 





kalabalık her geçen dakika artıyor. değil üç yüz üç yüz bin Spartalı gibi akın ediyorlar. her yarım saatte bir sahilden görece daha sakin olan iç kesimlere çekiliyorum. kendi içimdeki çıkmazı didikleyip kanatıyorum. birazdan, deniz kenarında tuza basıp öyle eve döneceğim.
lakin bu güneş, hafif esen bu tatlı rüzgar biraz daha kal diyor. kulağımdaki müzik sonra.. 
“hem tatminsizim, hem günahkâr..”