bozuk plak - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bozuk plak



petek pastanesi de bozulmuş kardeşlerim. eskiden dükkan önündeki alanda üç ya da dört masa geniş geniş otururduk. şimdi dip dibe altı masa on iki sandalye koymuşlar. sade poğaçası kalmamış. ikame teklif edilen dere otlu peynirlisinin tadı değişik, acımsı. biraz da bayat. neyse ki çayı hala süper. çayı güzel. ama ve lakin bozulan sadece ekonomi değil. herkes şartları zorluyor. safları ve masaları sıklaştırıyor. fakat ekonomiyle birlikte bazı değerler de erozyona uğruyor. müşteri memnuniyetini, güleryüzünü bıraktık dayak yemeden bir mekandan ayrılabiliyorsak kârlı sayıyoruz artık kendimizi. 

petek'ten önce akmar pasajı’na uğramıştım. yeni, eski ne var ne yok diye kitaplara baktım. algıda seçiciliğim, çok sevdiğim iki yazara kilitlendi. gerçi yan yana dizmişler ama ayrı da olsalar bulurdu gözlerim onları. iki yeni, 2023 model kitap. biri 88, diğeri 89  lira. 150-200 sayfa aralığındalar. sayfası yaklaşık yarım liraya tekabül ediyor. muktedirlerin enflasyon hesabıyla bakarsak sudan ucuz!
almadım tabi. hem okunacak bir sürü kitabı düşündüm hem gerçekten pahalıydı. artık birikenleri okurum diyerek ayrıldım pasajtan. nazım hikmet'e doğru giderken petek çeldi aklımı. sıklaştırılmış masalar hoşuma gitmediyse de kimse yokken içer çayımı giderim dedim. ama...
..
al işte baş köşede boş yer varken. ortadaki ablalardan bir masa atlayan abimin biri, istenmeyen ot gibi ağzımın içine girdi. dolmuşta bile bu kadar yakın mesafe durmuyor insanlar! mamafih bundan sonraki kerimelerimin huzursuzluğu bu yüzdendir. başka sebep aranmaya. tdk ayarlarıyla zinhar oynanmaya.
yalnız ve inşallah sigara içmez diye dua etmekteyim şu an. içerse büyük çıngar çıkarırım söyleyeyim…
adam sigara içmedi ama ben kalkıp gitmesi için elimden gelen tüm pisliği yaptım. lakin abi antrenmanlı çıktı. kalkmadı. bükemediğim bileği öpmedim tabi. çayımdan son yudumu alıp hesabı istedim. daha da gelmem dedim. zaten piraye cafe olsun, baylan pastanesi olsun hep beni kıskanıyordu petek'e gidiyorum diye!
moda caddesi üzerindeki antikacılara girdim. bir şey aramadığım halde belirli bir parçayı arar dikkatle bakındım sağa sola. satıcı "hoş geldin abi" dediğinde hızla uzaklaştım tezgahtan. sakızgülü sokak'tan bahariye’ye çıkacakken kendi kendime feyk attım. sıla’yı dinledim. sarraf ali sokak'tan sağa kıvrıldım. sahile yöneldim. belki dedim iyi gelir deniz havası. ve sanki yüzleşecekmiş gibi ciddi bir tavırla, tarihi yarımadayı karşıma aldım. bir kez galata’dan yana, iki kez ayasofya ve sultan ahmet camii tarafına baktım. bir ada vapurunu anılarımla birlikte takip ettim. üşüdüm. yağmurluğu boğazıma kadar çektim. solumda eşkiyalık yapan iki kargaya küfür ettim. üzerlerine alınmadılar. bana mısın demeden günlük gaklama kotalarını doldurdular. belki de aralarındaki muhabbeti, bu yakınlığı kıskandım. bilemiyorum..


sonra düşündüm. evet, ben bazen düşünürüm. ne vakittir mektup yazmadığımı düşündüm. ne kendime (yüzyaşım) ne Leyla’ya, ne de İbrahim’e.
lakin sebebi üzerinde düşünmedim. sadece farkındaydım. fakat farkında olmadan da bazı şeyler hatta her şey değişiyordu. usul usul, yavaş yavaş. bir iç denizin kıyıdan adım adım çekilmesi gibi. üzerinde yaşadığımız şehir değişiyordu. içindeki insanlar hakeza. alışkanlıklarımız sonra. yiyip içtiklerimiz. okuduklarımız. izlediklerimiz. yazdıklarımız. istek ve meraklarımız. ve yalnızlıklarımız nihayet. 
..
çok kalmadım sahilde. ilk metroyla döndüm eve. çayı demledim. balkona çıktım. acayip sıcak. sanki temmuz hüküm sürüyor burada. ama evin içi hala mayıs. öyle bir dengesizlik hali. 
.
telefonla arıyorlar. bazen ben bazılarını arıyorum. haliyle söz dönüp dolaşıp seçimlere geliyor. yakın çevremi DEĞİŞİME ikna etmeye çalışıyorum. AKLINIZI kullanın ALGILARA kapılmayın diyorum. sadece bugüne değil düne, önceki güne dört yıl önceye de bakın diyorum. birazcık hafıza, azıcık akıl yürütmeyle gerçekleri göreceksiniz diyorum. haklısın AMA diyorlar. AMA dan sonrası bu topraklarda uzunca yıllardır iş gören çok kullanışlı EZBERLER, atadan babadan kalan gelenekler. onlara kızamıyorum. lakin ve yine de yakın çevremle aramızda böylesi bir uçurum olmasını kabullenmekte zorlanıyorum. 
..
neyse. mevzu derin. duygular karışık.
çay demlenmiş olmalı.
şimdi insan olduğumuzu doğrulayalım ve nehri takip edelim!
.