leylek karı - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

leylek karı




saat 11:10. soğuk bir perşembe günü. annemdeyim. eve girer girmez tanıdık bir koku karşılıyor beni. en sevdiğimi bildiğini yapıyor en sevdiğim. yaprak sarması. yani yöremizin deyişiyle dolma. son depremde rahmetli olan hem hemşehrim hem de blogdan ve uzaktan arkadaşım A. yıllar evvel ben yine böyle sonradan görme kibarlık yaparak yaprak sarması dediğimde "onun adı dolmadır birader, bırakalım bu istanbul sosyetesi ayaklarını" babında bir şeyler söyleyerek ömrümün en güzel, en en unutamadığım ayarlarından birini vermişti. 

o şimdi yok. bir kaç kırık anısı var. tıpkı vakitsiz giden tüm yakınlarım gibi. tıpkı herkes gibi. tıpkı tıpkı...
oysa diyorum bu sabah... geçen kışlara göre daha soğuk. ama bugün ekstradan üşüdüm. çok üşüdüm. zemheride böyle üşümemiştim. geçen yıl dayım gittiğinde de böyle değildi. annemi uçağın penceresinde boşluğa bakarken yakaladığımda da. hiçbir kış bu kış kadar soğuk değildi sanki. bu kış diyorum sadece ellerim ve ayaklarım değil. hisseden bütün hücrelerim üşüdü. çok üşüdü. bugün daha çok üşüdü. ama işte bu tanıdık yemek kokusu ve ev sıcaklığı, yıllar geçmesine rağmen anıların tazeliği, beni gördüğünde annemin yüzündeki o çocukça gülümseme diyorum sabahki "asrın soğunu" bir nebze olsun dağıttı. ama sadece o kadar. 
sormadım, bu soğukların eski dildeki adı nedir, hikayesi var mıdır? mutfağında yalnız bıraktım..
..
oturma odasında kitap okurken televizyonun radyosunda arka fon yapacak bir şeyler ararken içli, yürek titreten bir erkek sesi "gitme" diyordu. "hiç ayrılmadık seninle" diyordu. 
parça parça olmuş yüreğim türküyü duyar duymaz bir kez daha ufalandı. daha küçük parçalara bölündü. ortak bölenlerin en küçüğü oldu. tarım kredi kooperatiflerinde ucuz diye satılan kuşbaşı oldu. kopan bir tesbihin taneleri oldu. bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran şimdi ise sanayide kaderine terkedilmiş lime lime bir otomobil oldu. ve şimdi aklıma gelmeyen bir sürü teşbih oldu. devrik ve eksik cümle oldu. bir çok şey oldu. yaz oldu kış oldu ama bir bahar olmadı. nihayet, ete çizilen derin bir kesik oldu. zülfiyare dokundu..
hani geçen kış yine anneme giderken TRT fm'de iki gözüm manuş baba'ya denk geldiğim gibi tesir etti. ama ondan daha çok dokundu. türkü türkü değil de sanki geçmiş ve gelecekteki hüzünlerimin sağlamasıydı. otuz dokuz gündür boğazıma saplanan hıçkırığı çıkarma çabasıydı. bildiğim ve  bilmediğim kederlerin altını çizen bir kalemdi. henüz dillenmemiş bir şarkı, yazılmamış şiirdi belki de. bilemiyorum.
bildiğim; türkü bitene kadar yine derin uçurumlardan yuvarlandığımdı. lakin yetmedi. sekiz on tekrar yaptım. annem gelip "cemre soğukları" bunlar demese daha da dinlerdim. sonra işte hava biraz dağılsın istedim, sordum.
- başka adı yok mudur?
martta köye leylekler geldiğinde kar da yağardı. böyle soğuk olurdu. leylek karı derlerdi köylüler. leylek karı..