# başak istasyonu: eskiden atalar ile kartal arasında istasyon yoktu. eskiden atalar diye bir yer de yoktu. (m.ö. adı rahmanlar'dı)
şimdi bu iki istasyon arasına hoca nasreddin'in kazanı gibi bir istasyoncuk icat edilmiş. neden acaba?
2013 yılında ötenazi edilen gebze-haydarpaşa banliyö hattı yerine marmaray gelmeden çok daha önce kartal ile rahmanlar arasındaki tampon bölgeye kurulan "ultra lüx cennet köşesi" dokuz palmiyelilere kıyak mı geçildi yoksa bu konutlarda bir devlet ricali mi oturur bilemem ama iki adıma gereksiz yere kurulan bu istasyonla devletin trenine pendik-kadıköy dolmuş muamelesi çekilmiş. lakin eksik olmuş! havalimanlarındaki perondan uçağa aktarılan körük sistemiyle dokuz palmiye ahalisi direk istasyona bağlanabilirdi oysa. niye kimsenin aklına gelmemiş hayret?
# kitap:-yalnızız : yaşı yetenler hatırlayacaktır. hız felakettir diye bir trafik farkındalık serisi vardı eskiden. bunu işte inat felakettir olarak değiştirmek istiyorum. çünkü ve zira biLader, Peyami safa'nın yalnızız kitabı için instagram denen ecnebi icadında defaetle uyardı beni.
"olm bak yapma, beni dinle sonunda pişman olursun, benim gençliğimi yedi. peyami safa'nın en yoran en insan öğüten kitabıdır bu yalnızız" dedi. dinletemedi. inadım keçiden de arnavuttan daha beterdi. okuyacaktım. üstelik "zor bizim işimiz, imkansız ise biraz zaman alır bro. merak etme sen" dedim ferdi tayfur ağzıyla.
daha önce yarısında kaldığın kitaba yeni baştan başladım. ama başlamaz olaydım. bazen işte küçük sözü dinlemek lazım! lakin son söz olarak "bitireceğim oğlum" dedim.
daha önce yarısında kaldığın kitaba yeni baştan başladım. ama başlamaz olaydım. bazen işte küçük sözü dinlemek lazım! lakin son söz olarak "bitireceğim oğlum" dedim.
"bitirince lütfen deneyimini paylaş" dedi.
bende işte şimdi daha kitap bitmeden paylaşıyorum. gençliğim gidiyor elden eyvah! halbuki, mahşer, dokuzuncu hariciye koğuşu, fatih-harbiye hiç böyle değildi. hiç.. ve kitaplığımda şu an bana bakan bir tereddütün romanı'nı okumaya çok acayip tereddüt ediyorum şimdi..
..
#seninleyiz ...
#yanındayız ...
"biri kılıçtaroğlu. öteki imamoğlu
medeni ve demokratik toplumlarda elbet bu tür "nümayişler" olur. olmalı. itirazımız yok.
lakin merak ettiğim bu duvara yazma dürtüsü nereden ve hangi amaçla sirayet etti.
kim görecek, kim duyacak?
kurmayları ilgililere bulvarın fotoğrafını çekip efendim halk da bizımla beraber, bu sefer kesin kazanacağız diye gaz mı verecekler? yoksa ve sadece yazanın ego tatmini mi? yazıp yazıp twitterda instagramda yayınlamış mıdır? yahut hem kendi mahallesine hem de karşı mahalleye atılan makus bir havadan mı ibarettir?
nedir mesele, nedir ibrahim?
nedir mesele, nedir ibrahim?
..
# filmler-diziler:
* donkerbos : kuzey Avrupa tadındaki bir güney afrika polisiyesi. ilk bölümdeki sıkıcı tanışma hallerini saymazsak ilk dört bölüm itibariyle iyi gidiyor. kuru bir polis-katil hikayesi değil. satır aralarında derinlikli konular işlenmiş. ama yalan yok şimdi. tıpkı aşırı rasyonel dedektif saga noren için izlediğim bron-broen gibi bu diziyi de dedektif fanie için izliyorum. evet.
.
* hedi(2016): mubi seni seviyorum hedi diye türkçeleştirmiş. bir tunus güzellemesi. annesinin tahakkümü altında kalmış, içe kapanık, kendi halinde işe gidip eve dönen 25 yaşındaki pazarlamacı hedi'nin annesi, tunus örf ve adetleri ve kendi yapmak istedikleri arasındaki sıkışmışlığını konu ediyor. finaline bakarak "bir pirinç ve bulgur" hikayesi de diyebiliriz rahatlıkla. hatta dedim bile.
..
# saatleri ayarlama enstitüsü : bu sabah istanbul'da yağmur var. avrupa'da saatler bir saat ileri alındı.ve ben düşündüm. arada düşünürüm böyle. acaba ahmet hamdi tanpınar hayatta olsaydı bu yaz saati uygulamasına ne derdi? itiraz mı ederdi yoksa faideli mi bulurdu? yahut zamanın kapitalist ruhuna ayak uydurup telif hakkı mı isterdi avrupa birliğinden?
iki bin on altı ekiminden beri gün ışıığından daha çok yararlanıyoruz diye ahaliyi sabahları olmayan karanlığa mahkum eden ve dahi bizleri çok kıskanan şu avrupa birliği ülkelerinden daha iyi bilen otoritenin kararına saygı mı duyardı itiraz mı ederdi? neler yazardı, neler söylerdi?
bu sabah diyorum yağan yağmurla, ayarlarıyla oynanan saatlerle hep bunları düşündüm işte.
..
# kulak misafiri : geçmiş, güneşli bir gün kurs dönüşü o dönem yüzünü çok az gösteren güneşe yüzümü göstereyim diye semtin parkına sırtımı yaslamış fransızca şarkılar dinliyor, yoldan gelen geçene nazar ediyordum. bir süre sonra arkamdaki kızıl topraklı koşu yolundan gittikçe yükselen ve bana yaklaşan kadın sesine kaydı ilgim.
"şu eyt bir çıksın emekli olunca teyzeme bende para gönderirim tabi. canım o benim. ama o iki tane gerzek de ilgilense ya teyzemle. ne iş yapıyorlar beyinsizler. zaten enişte de geberir gider o vakte kadar."
son cümleyle bütün park, en başta ben, sonra ağaçtaki kargalar, merdivendeki sarman kedi falan hep buz kestik. bir insan ne kadar kötü olabilir? geberip gitmesini dileyecek kadar üstelik. ne olursa olsun bunu istemek? bilemedim ibrahim. bilemedim. şu dünya da nefret ettiğim, çok kızdığım öfkelendiğim görsem suratına iki yumruk atacağım insanlar elbet olmuştur ama hepsi bu. ölmesini istemek.. böylesine beddua etmek. bilemedim şimdi. bu nasıl bir hınç ve kin? ve nasıl bir zalim karşıdaki?
..
.