4-kış bahçesi - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

4-kış bahçesi



ilk defa. adalar'a karşı kış çayı içiyorum. çünkü güneş efendi henüz teşrif etti. oysa sabahtan beri onu kovaladım sokak sokak. köşe başlarında, kahve teraslarında. lakin bulutların ardından bir türlü çıkmadı. pes ettim. bir kış bahçesine kuruldum ben de.
***
millet içeride tütünleniyor. dışarıda kimse yok. sadece kış için kaderine terk edilmiş masa ve sandalyeler. içerisi ağrı dağı etekleri gibi, olabildiğince dumanlı. canım acayip çay istiyor. hava soğuk. lakin o kadar değil. dışarıda, açık havada oturmak istiyorum. nefesimi tutup içeri girdim. mavi kazaklı, füme kotlu kadın garsona; bir elimle kimsenin olmadığı bahçeyi göstererek "dışarıya servis yapabilir misiniz?" diye sordum.
garson tanıyacakmış gibi önce yüzüme baktı. sonra da "tabi ki" dedi.
ama dedim büyük cam kupada olsun mümkünse. 
"siz oturun ben getiriyorum hemen" dedi.
kitabımı, gözlüğümü çıkarana kadar iki kadın daha geldi kapının hemen yanındaki masaya. onlar ıhlamur ve kuşburnu söylediler. muhtemel hazır, kanserojen poşetlerden içecekler. oysa ben, ıhlamurumu, kuşburnu ve bilimum kış çaylarımı aktardan alır, özenle demlerim. muhtemelen onlar da farkındaydı bu tehlikenin ama öncelikli dertleri değildi. benim de üzerime vazife..
.
kitabı okurum diye çıkardım ama etrafı izlemekten alıkoyamıyorum kendimi. içeride, köşede yüzü bana dönük düz, kumral saçlı kadın, karşısındaki adamın yanındaki boşluğa kilitlenmiş bir şekilde ağır ağır lokmasını çiğniyor. sonra birden bakışını sigara içip telefonuyla oynayan adama yöneltti. bir şey söyledi. adam oralı olmamış olmalı ki kadın sinirlendi. çok öfkelendi. beni dinlesene dediğini dudaklarından anladım. adamın yerinde olmak istemezdim. zaten adam da hemen telefonu masaya bıraktı. uysal bir fino gibi kadını dinlemeye başladı. kadın krallığını henüz ilan etmiş lider edasıyla, usul usul bir şeyler anlattı. adam kafa salladı. bir kaç, kısa onay kelimesi mırıldandı. sonra kadın yemeğinden bir kaşık aldı. adam tekrar telefonuna sarıldı.
.
kitaba dalmışım. iki bölüm okuyup bir küçük çay daha içtikten sonra kafamı kaldırdım. adamla kadın gitmiş. onların yerine kahverengi kemik gözlüklü, kır saçlı herhangi bir kamu iktisadi teşebbüsünün genel müdürü kılıklı bir adam oturmuş. hesap yapıyordu.
yan tarafındaki bitki çaycı kadınlar da gitmiş yerlerine kimse gelmemişti.
bu koca kış bahçesinde yapayalnızdım. üstelik çayımı tazeleyen de yoktu. güneş zaten ortalıkta yoktu..
...
kalktım. genel müdürün yanından içeri girdim. bedava tütün banyosu. aceleyle hesabı ödeyip zor attım kendimi dışarı. eve üç adım kala güneş kara bir buluta galip geldi sonunda. gülümseyerek başını çıkardı. geri dönüp dönmemek arasında kararsız kaldım. eve girdim. ismini vermek istemediğim yapı marketten aldığım parçalarla bir kaç tadilat yaptım. 
***
baktım güneş iyice havalanmış. demli çay istihkakımı doldurmuştum. bitki çaycı kadınlardan özendim sanırım. kış çayı demledim. ahmed arif ile leyla'yı alıp balkona çıktım. uzakta, soluk bir eşya gibi görünen burgaz'a bakarak içiyorum şimdi çayı. adı kış, kendi bahar olan bu zemheri gününde. 
.