'öylesine bir yazıyı' yolladıktan sonra aklıma geldi. doğrusu yazıyı yollayıp sağ yandan bilader'in bloguna bakmak isteyip de kapandığını görünce aklıma geldi. geçmiş gün. değer verdiğim bir blogcu arkadaşım, blogunda birine atarlanmıştı. ve cümlesi şöyle başlıyordu; kaç yaşında adamsın... sonrasını unuttum. çok önemli de değil. ama bu girizgah beni sarsmaya yetmişti. yüzde doksan beş benden bahsetmiyordu. ama ve yine de yüzde beş ihtimali düşündüm. çoğu gereksiz materyali alındığıım gibi bu başlığı da üzerime alındım. arkadaşıma da sormadım. ama kendimi acayip sorguladım.
sahi kaç yaşında adamdım? ve on beş yılı aşkındır bu blogun tepesindeydim. "cesika fleçir" diyeyim de kaç yaşında adam olduğum iyice belirginleşsin. evet cesika gibi takır tukur, boşa doluya yazıyordum. hani öte tarafta sorsalar 'evladım bu kadar ne yazdın hadi anlat bakalım' deseler anlatamam valla. oysa ki hafızam benim diyen mor filden daha iyi. lakin belli konularda. yazdığımı yeniden yazamadığım gibi hatırlayamıyor olmam da nisyan ürünüdür. neyse, o günler işte bu çalakalem ne bok yemeye yazıyorum diye ciddi ciddi düşünmüş. hatta blogu da kapatmayı. lakin olmamıştı.
peki biladerle ilgisi ne bu konunun?
daha sormadım kendisine. ama ve belli ki bir şeye 'dertlenmiş' benim gibi. kimseye haber etmeden basmış gitmiş. yani diyorum bazen (kendi adıma konuşuyorum) kimi insanlara gereğinden fazla önem atfettiğimiz gibi bu yazı işlerine de haddinden fazla mesai ve duygu harcıyoruz. halbuki blogmuş, devrik cümlelermiş, georgia mı daha güzel verdana mı dilemmalarıymış, sinemadan ve kitaplardan çağrışan kelimeleri ete kemiğe büründürme çabalarıymış. brüte baktığında elinde hiç neti kalmayan kocaman bir çöpten ibaret aslında. ha eskiden dönüp okurdum, koltuklarımı kabartıp götümü kaldırırdım 'ulan ne güzel yazmışım be' diyerek kendi kendime tatmin olurdum. bazen de 'ne boktan yazmışım' diye kendimi aşağılayarak mazoşist yanımı gıdıklardım. lakin bir süre sonra bunları da bıraktım. yazıp çıkıyorum. yazıp çıkıyorum. ezcümle yaz yaz. nereye kadar ibrahim... evet bu yazının yazılma sebebini düşünürsek kendimle çelişiyor gibi gözükebilirim lakin hayatın kendisi bir çelişki değil midir?
yaşam-ölüm, gündüz-gece, siyah-beyaz bla bla bla..
daha sormadım kendisine. ama ve belli ki bir şeye 'dertlenmiş' benim gibi. kimseye haber etmeden basmış gitmiş. yani diyorum bazen (kendi adıma konuşuyorum) kimi insanlara gereğinden fazla önem atfettiğimiz gibi bu yazı işlerine de haddinden fazla mesai ve duygu harcıyoruz. halbuki blogmuş, devrik cümlelermiş, georgia mı daha güzel verdana mı dilemmalarıymış, sinemadan ve kitaplardan çağrışan kelimeleri ete kemiğe büründürme çabalarıymış. brüte baktığında elinde hiç neti kalmayan kocaman bir çöpten ibaret aslında. ha eskiden dönüp okurdum, koltuklarımı kabartıp götümü kaldırırdım 'ulan ne güzel yazmışım be' diyerek kendi kendime tatmin olurdum. bazen de 'ne boktan yazmışım' diye kendimi aşağılayarak mazoşist yanımı gıdıklardım. lakin bir süre sonra bunları da bıraktım. yazıp çıkıyorum. yazıp çıkıyorum. ezcümle yaz yaz. nereye kadar ibrahim... evet bu yazının yazılma sebebini düşünürsek kendimle çelişiyor gibi gözükebilirim lakin hayatın kendisi bir çelişki değil midir?
yaşam-ölüm, gündüz-gece, siyah-beyaz bla bla bla..
son tahlilde; iki gündür sabahın dördünde uyanıp yukarıya bakıyorum. ay dolun vaziyette.
bu işte bir ibnelik var diyorum ibrahim.
bu işte bir ibnelik var diyorum ibrahim.
var bir ibnelik..