yüzyaşıma mektuplar - 2 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

yüzyaşıma mektuplar - 2



canım kendim,

umarım iyisindir ve yine çok umarım ki sana bu mektuplarım beyhude değildir.
ner'den çıktı deme şimdi bu karamsarlık?
ne bileyim bazen sebepli, bazen durduk yerde efkarlanıyor, bir kararıp bir hüzünleniveriyor insan işte.
bugün. 
bu akşam. 
bu dünya, tuhaf.

tam her şey yerli yerinde ne güzel gidiyor derken.
küt.
şehrin cereyanını keser gibi insanın enerjisini alıp götürenlerin ülkesi burası. geri de vermiyorlar ha! 
peki kim bunlar?
iç ve dış güçler elbette ki. yakın ve iyi bildiğimiz kişi veya kişiler. ana haber bültenleri. talepkar hısım akrabalar. kaf dağının ardına ötelemek zorunda kaldığım hayallerim. zamanın ötesinden gelen korkularım. üzerime zamk gibi yapışan alışkanlıklarım. kapanmamış hesaplarım. yarım kalmış aşklarım. taze yaralarım. bir ileri iki geri gitmelerim. sebepsiz sıkıntılarım. gereksiz isyanlarım. ha'bire geriye bakmalarım. bir türlü önümü görememelerim. huzursuz bacaklarım. beyhude yanmalarım. ateş olmayan yerden duman çıkarma çırpınışlarım. tam kazandım derken kaybetmelerim. olağan hayal kırıklarım. gönül yaralarım. işe yaramaz söz sanatlarım. kısır döngülerim. iflah olmaz pişmanlıklarım. şiir bilmezliklerim. çizgilere basmadan yürüme ısrarcılığım. her sabah hep aynı vakitte mahalle imamından evvel uyanmalarım. bir üçgenin iç açılarının toplamından biraz fazla acılarım. gitmekle kalmak arasındaki kararsızlıklarım. kendimi bile kandıramadığım züğürt tesellilerim. 
velhasıl-ı kelam sevgili kendim;
bugün.
bu akşam.
bu hayat, çok siyah.

sana da öyle geldiği oluyor mu?
..
az evvel mesela bir şey oldu. doğrusu olmadı da. öyle aniden online fotoğraf dersimi yarıda bıraktım. oturdum, youtube'da ne kadar karsu şarkısı varsa hepsini dinledim. şimdi bu satırları yazarken hala dinliyorum. çünkü yeniden başlattım.
tam işte o anda keşke dedim.
keşke, insan hayatının da yeniden başlatma tuşu olsa. sadece bir hakkı olsa ama istediğin yıldan yeniden başlatabilse....
...
biliyorum, ben hayatın temaşasında boğulur gibi olup da sana geldiğim her mektupta en müstehzi, en bıyık altından gülümsemenle karşılıyorsun beni. muzırlıkla fırlamalık arasındaki yerini hep muhafaza ediyorsun.
ha buna bozuluyor muyum? 
eh biraz. 
zira ve malumun sendeki hayat tecrübesi ben de yok. hayat denen bu yolda yürürken adım adım takılıp düşmelerim, sevinçlerim ve hüzünlerim, gülmelerim ve ağlamalarım, aşklarım ve özlemlerim ve dahi içime attıklarım, sana yansıttıklarım, kendimden bile sakladıklarım, bitmek tükenmek bilmeyen dilemmalarım oldu, oluyor ve olacak. elbette ki gönül bu müstehzi gülümsemeler yerine kuzgunun yavrusuna baktığı gibi bana bakmanı istiyor. ama ve lakin olmayınca da olmuyor demek ki..

mfö'nün bir şarkısı var böyle hani; olduramadım diye. olmuyor ne yapsam, olduramıyorum ben de. bazen ve bu aralar saçma sapan bir yerinden tutuyorum hayatın. yalnız ve güzel ülkemin içinde bulunduğu enflasyon yetmiyormuş gibi araf enflasyonu yaşıyorum ben de.
misal ne onunla ne de onsuz kabilinden yapamadıklarım var. işte ve özelde aradaki bağı kopartıp atamadığım ama düzeltemediğim de. keza hem çalışmaya devam etmek istiyorum. hem yeter oğlum bunca sene çalıştığın şimdi yaşama zamanı deyip cadde sokak, dağ bayır, ilçe ülke dolaşasım var. bir yandan istanbul'dan kaçıp gitmek istiyorum. öte yandan kadıköy'den kopmak istemiyorum. sevdiğim ve sevilen yazılarımı blogun içinden seçip basılı bir hatıra haline getirmek istiyorum. lakin bu amaçla başına oturduğum her seferinde içimdeki sesi susturamıyorum. "ne gerek var olm şimdi, kağıda baskıya. onun için harcanan zamana yazık. internette hazır var işte." 
sonra bugün semtin parkında sert adımlarla basket sahasının yanından yürürken daha aktif ve hareketli bir spora başlamam gerektiğini düşündüm. -gülme ama- ilk aklıma gelen squash oldu. hem biliyorsun yıllardır hep ukde olarak durur içimde. fakat duygunun ilk çağlaması geçince sadece bir heves olduğuna ikna ettim kendimi. hakeza her gün mahallenin kuşlarından, horozundan ve imamından önce 6'da kalkıp her defasında bu kez kitap okuyacağım deyip fazla uyuyamadığım halde radyo voyage açıp tekrar gözlerimi kapatıyorum. 
ve son tahlilde, çooook uzun, bundan da uzun okyanus kadar uçsuz bucaksız bir mektup yazmak istiyorum. lakin ilk cümlemi, söze nereden başlayacağımı bulamıyorum. 

diyorum ki sevgili kendim
bugün.
bu akşam.
bu aşk, çok çileli..
..