1- avare günlük - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

1- avare günlük

 

1.1-prolog : geçen yıl bu zamanlar her günümü yazmaya adanmış 100 bölümlük her günüm leyla serisi yaptım. ab grubu reytingi düşük olduğu için yapımcı yeni sezon anlaşması yapmadı. gitti seda sayan'la sabah programı yaptı. pes etmedim. kısıtlı ve tamamen kendi öz sermayem ile an itibariyle avare günlüğü yayına sokuyorum.-22 aralık perşembe-

..

1.2-istasyon: uykusuzlar, hüzünlenenler, gidenler, gelenler, yolunu kaybetmişler, arkadaşını bekleyenler, sevgilisini düşleyenler, amaçsız dikilenler, bir çay daha diyenler, boş gözlerle dünyaya nazar edenler, heyecanlılar, umutlular, umutsuzlar, vakit dolduranlar, sabırsızlar ve sedir taburelerde belinin ağrımasına aldırmadan oturanlar olarak söğütlüçeşme istasyonundaki bu küçük kafede bir umudu büyütmek istiyoruz sanki. bazılarımız kısa yoldan buharlaşıp yok olmak istiyorlar. bazılarımız gitmekle kalmak arasında hala kararsız. yanımızdaki yoldan trene, metrobüse sevdiğine koşanlar var sonra. baraj kapağını kırıp taşan su gibi akıcılar.
trenle geldim ben. metrobüsle gelecek cüneyt'i bekliyorum. aslında beklediğm..
artık var mı yahut istiyor muyum o geleceği, o hayali emin değilim. dıştan bakıldığında ne kadar dirayetli ve emin gözüksem de ne yaptığımı bilmez haldeyim bugünlerde. o baraj kapağından taşan kalabalığın içinde sadece yönünü arayan bir damlayım. dedim ya arıyor muyum ondan da emin değilim. daha çok akıntının sürüklediği bir dal parçası gibi hissediyorum. biraz amaçsız, biraz boşvermiş. özlemiyle kendine kızgınlığını harman etmiş ama sonuç alamamış bir fani. 
bu yazı nereye gidecek diye merak ederken cüneyt aradı. minibüslerin olduğu duraktaymış. aceleyle çayın parasını ödeyip sağa sola koşuşturan insanların arasına karıştım. -16 aralık cuma-
..
1.3-buluşma : cumartesi. sıkıcı. ama güneşli. o biraz ferahlık veriyor. anneme geldim. bugün burada kalacağım. gelmişken yakınlarda oturan eski iş arkadaşlarımla buluşacağım. işten güçten, siyasetten ve futboldan laflarız sanırım. muhabbetleri sıkıcı olmayan, düzgün arkadaşlar. arada denk geldikçe laflarız böyle.
..
iki gibi buluştuk. İstanbul'a tepeden baktık şair gibi. üç saat soluksuz konuştuk. adam başı bir saat. yedik içtik vedalaştık.
...
şimdi annemdeyim. akşam. televizyonun radyosunda Mazhar Fuat Özkan çalıyor. şarkıdan bağımsız acayip hüzün ve özlem doluyum. ama oturup yazmayı istemeyecek kadar da sitem doluyum. belki hayata, belki ona karşı.
belki de kendime..
bilemiyorum.
sevmek o kadar zor mu gerçekten? -17 aralık cumartesi-
..
1.4-metro : pazar. sabah. erken saatler. annemden dönüyorum. metronun en son vagonundayım. bilinçli tercihim. ya en sonda ya da en başta giderim. diğer vagonlara göre daha sakin oluyor. bu sabah da öyle. fakat istasyon değiştirdikçe içerideki insan sayısı artıyor. göz göze gelmekten kaçındığımız insanlarla doluyor tren. ben kitabımı okuyorum. kulağımda anlamını bilmeden sevdiğim şarkılar. kendimi kitaba öyle kaptırmışım ki ineceğim istasyona iki durak kalmış. son istasyona kadar iki sayfa daha okurum hesabı yapıyorum. son istasyonda hazırlanmam gerek. annem çantalarımı doldurdu. iki çantam, bir montum var. bir durak kala montumu giyerken karşımda oturan yedilinin fotoğrafını çekiyorum zihnimle. karşı grup maşallah birleşmiş milletler gibi. afrikalısından asyalısına, orta doğulusundan doğu avrupalısına yelpaze geniş. yediliden dördünün gözleri kapalı ama rüya görecek kadar gevşemiş olan sadece iki kişi. diğer ikisi geçmişin yahut geleceğin muhasebesindeler. ikisi benim hindi gibi kabararak giymeye çalıştığım montuma ve hareketlerime bakıyor inşaatta çalışan iş makinesini izler dikkatte. en köşedeki gözlüklü, saçsız abi boş gözlerle zemine bakıyor. kaybettiği bir şeyi arıyor gibi. belki gençliğini. belki aşkını. belki hayalini. bilemiyorum. tren benim istasyonda duruyor. iniyorum.-18 aralık pazar-
.