99 - güneşli - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

99 - güneşli

 



inanılır gibi değil!

bu öğlen. koskoca piraye kafe'de oturanların yüzde doksan beşi gölgede. sanki hayattaki tüm alacaklarını toplamışlar da eledikleri unun eleğini girişteki vestiyere asmış gibi surat yapmış oturuyorlar. 
şu şahane kasım güneşini seven hepi topu üç kişiyiz. penceredeki kediyi de sayarsak dört.
.
masaya kurulur kurulmaz, kafenin en sevdiğim, en Haşmet Babaoğluna benzeyen bilge garsonu geldi. 
- bir isteğiniz var mı dedi gülerek. 
- var dedim ben de içten gülerek. biraz güneşten. biraz bu adamın güleçliğinden elbet. sonra devam ettim cümleme..
 - büyük cam kupada çay lütfen dedim. 
yine gülümsedi. 
ama bu seferki gülmesi daha çok 'ben de büyük cam kupada severim çayı' gülüşüydü. yanılıyor olabilirim. ama ve yine de çayı çok sevdiğine dair büyük iddialara girebilirim.
sonra yine gülerek kaşarlı tost istedim.
hay hay diyerek 42 numaralı masa hesap fişimi kültablasının yanına bıraktı.
.  
ama burası, bu güneş. yemek değil de yazma iştahını artırıyor daha çok insanın. geldiğimden beri üç kamyon yazı yazdım. yazdıklarımı nereme koyacağım.
bilmiyorum.
güneş ruhuma dokundukça çünkü; içimden taşanlar paragraf dağlarına dönüştü bayım. civardaki insanlar çaylarını karıştırdıkça beynimde ufalanan düşünceler damlaya damlaya kelime gölcükleri oluşturdu. ve arada tatlı tatlı esen rüzgar, içimde tanıdık duygular uyandırdıkça latin harflerinden devrik cümle konvoyu oluşturdum. 
öyle bir halet. öyle bir ruh.
.
ezcümle demem o ki bayım; bu güneş açık, kapalı tüm yaralarıma, bütün unutulmuşluklarıma, olası tutunamayışlarıma, kendimi çaresiz ve amaçsız sandığım yeryüzü zamanlarına, çok isteyip de bir türlü gidemediğim yağmurlu günlere, gece rüyalarımda kapısından döndüğüm -sırtını ormana yüzünü denize vermiş- o ağaç evin kaybolmuşluğuna iyi geliyor. 
inanır mısın?
çok iyi geliyor.
.