sanırım bunu daha önce söyledim sevgili İbrahim. yaşarken diyorum; oldukça sıradan gözüken, hayatın olağan akışındaki hal ve hareketler bütünü olarak baktığımız, üzerine hiç bir önem atfetmediğimiz bazı davranışlar, otomatik eylemler gün geliyor hiç beklemediğiniz zaman ve mekânda kalbinizi ve dahi aklınızı delik deşik edebiliyor.
misal, her akşam iş çıkışı sitenin otoparkına, yine her zamanki gibi gerisin geri park ettiğim araç bu akşam ne ister benden?
niye bu kadar acımasız olur?
çaresizliğimi ve özlemimi niye yüzüme yüzüme vurur zemheri soğuğu gibi?
kasım ayı mıdır buna sebep yoksa eylül sonu ekim başından itibaren ben mi çok teşneyimdir bu duruma?
peki ya elimden bir şey gelmemesinin acısını yine kendimden çıkarmam caiz midir?
sabah akşam dinlediğim spotify'ın şarkılarının bu duruma etkisi yüzde kaçtır?
ne yapayım İbrahim?
şarkı mı dinlemeyeyim, film mi izlemeyeyim yoksa yazıyla arama bir kaç asır kadar mesafe mi koyayım?
söyle ne yapayım?
.
bu akşam diyorum; saat on altıyı kırk iki geçe gıyabında bu soruları sordum.
sen, yine her vakit olduğu gibi önündeki notlarına bile bakma ihtiyacı duymadan susma hakkını kullandın. ama ben...
ama b..
neyse .
cansever diyordu ya hani 'iki satır iki satırdır'da;
"şiir dengeydi benim için. katlanmayı başarmak. ama yenilgilere de karşı çıkmaktı bir bakıma. oysa yeniliyorum artık. içimden içimden yıkılıyorum."
işte bu turuncu kasım akşamında benim de geldiğim nokta; cansever'in yanı hatta omuz başı sevgili İbrahim. zira yazmak dengeydi benim için.
oysa şimdi, bu akşam içimden içimden ...