yirmi üç en fazla yirmi beş yaşında. turuncu, ince polar bir mont sırtında. sol boynunda uzakdoğulu harflerden mütevellit bir dövme. belki korece belki japonca. yahut diğer uzakdoğulular. sağ boynunda da var mı bilmiyorum. göremiyorum. yanağının tamamını kapatmayan bir iki cm genişliğinde ince sakalları var. sanki bir berber tarafından özenle çizilmiş gibi. saçları da yeni tıraşlanmış belli. bacağında füme renkli bir kot, yarım çorap geçirdiği ayağında kırmızlı lacivertli bir spor ayakkabı. elleri bir fabrika işçisi olamayacak kadar nasırsız ve temiz. belki ithalat-ihracat şirketinin getir götür işlerini yapan bir ofisboy belki ticaret meslek lise mezunu açık öğretimli bir muhasebeci.
.
şoförün sağ arkasındaki dörtlü koltukta karşılıklı ve çaprazlama oturuyoruz. otobüse biner binmez kot cebinden siyah telefonunu çıkardı. başı önde, sol eliyle aşağı yukarı kaydırıyor küçük telefonu. dünya yansa umurunda değil on dakikadır her hareketini ezberlediğimin de farkında değil. tam bu noktada dün sinema blogumda tesadüfen okuduğum black mirror yazısı aklıma geldi. iki bin on dokuzda yazmışım. ama hiç bir satırını hatırlamıyorum. şimdi bu genç adamı görünce yeniden hatırladım. üç sene sonra değişen bir şey olmayınca burada da bulunsun istedim.
...
08.06.2019 black mirror - smithereens
günümüzdeki ve hatta gelecekteki sosyal medya bağımlılığını, teknoloji çılgınlığını açık ara en iyi işleyen black mirror serisinin en iyi bölümü olmasa bile bence en iyilerinden biri, 5.sezonun ikinci bölümü olan smithereens.
.
şimdinin facebook yahut twitter'ına denk gelen smithereens isimli uygulamayı bir sebepten dert edinen eski öğretmen yeni taksi şoförü chris'in ekseninde dönüyor dizinin bu bölümü. dakikalar ilerledikçe temposu ve merak duygusu artan dizinin finali sizi boşlukta bırakabilir. en azından beni bıraktı. hatta işi gücü bıraktım chris'i düşünür oldum. acaba buna sebep chris mi yoksa stajyer jayden mıydı?
...
eskinin televizyon izlemem belgesel izlerim yalanı gibi günümüzde de sosyal medya neymiş bi'bakıp çıkıyorum yalanını kendimize yedirmeye çalıştığımız bu mukaddes günlerin magazinine uygun bir konu aslında. tabi bu basit ve hatta klişe konuyu 70 dakikalık gerilime çevirmek ayrı bir beceri olsa gerek.
aslında konu, dolaylı da olsa 'en sosyal medyasız' insanı bile ilgilendiriyor. düşünün arabanızda kırmızı ışıkta yeşili yahut kavşakta yolun boşalmasını bekliyorsunuz hatta kaldırımda yolunuzda yürüyorsunuz. sonra gümmm. sosyal medya faciası! geçmişler hatta rahmetler olsun.
eskiden trafikte manasızca beklemeler ve hatta kazalar sadece bazı hanım sürücülerimizin dikiz aynasında tazeledikleri makyaj yüzünden olurken şimdilerde akıllı telefondaki sosyal medya uygulamaları nedeniyle bekliyor ve hatta kaza yapıyoruz. araştırmadım, bakmadım ama küçük, büyük, hasarlı hasarsız kazaların en büyük nedeni bu telefon uygulamaları tahminimce. tabi dizinin özelinde bu sadece işin bir yönü. ekonomik, psikolojik, sosyolojik yönlerini de bilim insanlarına bırakıyorum!
...
sevgili chris'in aşağıda dediği gibi; gün boyu haşır neşir olduğumuz yetmiyormuş gibi bazılarımızın sabah ilk kez ve gece son kez gördüğü şey yine bu sosyal medya uygulamaları. sanki bedenimizin bir parçası. bir organımız. öyle bir bağımlılık. öyle bir teslimiyet!
allah sonumuzu hayır etsin.
amin.
.......
- o boktan uygulamanız herkesin telefonunda. nereye baksan insanlar ellerinden düşürmüyorlar o şeyleri.tiryakilik gibi. kimse başını kaldırıp yukarı bakmıyor. gökyüzü mosmor olsa bir ay farkına varmazsınız.
.