bazı şeyler : 185 - 189 işten erken çıkılan mesai günleriniz bol olsun - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bazı şeyler : 185 - 189 işten erken çıkılan mesai günleriniz bol olsun


185-unuttum sanma sakın seni : unutkanlık başa bela müdür. hele ki şu kısa süreli olanlar. bugün saat üç buçuk gibi akıllı telefonum dile geldi. "pilim bitiyor moruk, yüzde yirminin altına düştü haberin olsun" dedi. çıkana kadar doldurayım bari diyerek yerimden kalktım, çantama doğru hareketlendim. buraya kadar olan her şeyi net hatırlıyorum. ama bundan sonrası yok. sanki biri bıçakla kesmiş yahut keskin ve kalın bir çizgiyle berlin duvarı gibi bölmüş. sadece bir yanı var. öteki yanı yok. şimdi saat altı buçuk. telefonu elime aldığımda şarj göstergesinin kan kırmızı olduğunu görünce anında saat üç buçuğa ışınlandım. yukarıdaki hal ve hareketimin çantaya kadar olan kısmını hatırladım. ama ötesi yok. sıfır. zero. zayi. bomboş bir küme. çantaya ulaştım mı emin değilim. ulaştımsa çantada başka bir şey görüp ona mı yöneldim? yoksa çantaya kalkınca kalmışken karşı dolabın çekmecesinden ağrı kesici ilaç almaya mı gittim? ya da penceremin kenarına konan bir kuşu mu izlemeye daldım? meçhul. şimdi işte unutmamak için önce telefonu şarja taktım. sonra geldim, bu satırları yazdım. geçen gün yana yakıla gözündeki gözlüğü arayıp da bulduğunda beni hem güldüren hem hüzünlendiren annemin lafını hatırladım. aklımı almadan canımı al yarabbim..
.

186-fransız : işten erken çıkılan mesai günlerini hala çok seviyoruz. hastalık sebebiyle de olsa güneşin dünyaya cömert davrandığı bu ekim öğleden sonrası dörtte çıkmak diyoum sevgilim; okulu kıran öğrenciler gibi mesut etti beni. fransızca bir şarkının nakaratına tutulmuş gibi neşelendirdi. kabuk bağlamış bir yarayı ufak ufak yolar gibi keyiflendirdi.
hani ve misal, gönül isterdi ki; bu kutlu vakitte eski bir türk filmi de izleyelim ya da sahile inip biraz deniz havası alalım ama ve lakin istirahat şart dedi işyeri hekimi. istirahat mühim. bol sıvı ve çok c vitamini. alacağım olsun dedim ben de. alacağım olsun..
.

187-sevmelerin en güzeli : geçmiş gün. metronun merdivenleriyle ağır ağır yüzeye çıkarken mark eliyahu ile göz göze geldim. on sekiz ekimde bir yerde sahneye çıkacakmış. mark'ı dinlemeyi çok severim. ama gitmek için yanıp tutuşmadım. tıpkı çok sevdiğim diğer sanatçılar için tutuşmadığım gibi. bugüne değin çok sevdiğim hayran olduğum bir sanatçı için gidip de şöyle bir yakından göreyim, yanağını okşayayım öz çekimimi yapayım histerim olmadı. kibir diyenleriniz olabilir buna. ama değil! gerçekten böyle bir şeye ihtiyaç duymadım. sanırım ben hala uzaktan sevmelerin en güzel olduğuna, yakınlaşınca büyünün bir şekilde bozulduğuna inananlardanım doktor. bilemiyorum. bilemiyorum..
.

188-cik cik cik : yalan yok şimdi. bazen arada işim düşüyor, twitter çukuruna yuvarlanıyorum. bakıyorum o hor görülen, cahil cühela diye yaftalanan ortamda o kadar çok akil adam ve kadın var ki hani bıraksan bir ilçeyi, bir şehri yönetecek kıvamdalar. öyle idealistler, doğrular, davutlar, adil, saygılı ve demokratlar üstelik. ama istisnasız. her girdiğimde başka başka insanlar bunlar. az buz da değiller. hiç benim ayranım ekşi diyen yok. böyle olunca kafam karışıyor. ya bu insanlar bizim ülkede yaşamıyorlar ya da bizim ülkede yaşayanlar twitterda yaşamıyorlar! 
.
189-yalancısın yarim : kerli ferli koca koca markalar otomatiğe bağlamış nasıl da yalan söylüyorlar! işyerinde olmadığım vakit güvenlik görevlisine verdikleri kargomu sana teslim ettik diyorlar. 10 km öteden gülüyorum. sonra da tutup buraya yazıyorum. evet.

.

nilüfer - kolaycısın