marta'ya mektuplar - III - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

marta'ya mektuplar - III

 



neye niyet neye kısmet sevgili marta

pazarın sekiz buçuğunda metroya binerken
sakızgülü'nün salaş bir kafesinden sana yazmaktı amacım
görmeyeli her şey, her yer o kadar değişmiş ki
o kadar çok

 
rexx sinemasını kapatmışlar mesela
önü scooter otoparkına çevrilmiş
hayyam çayevi sahaf olmuş
bildiğim en az dört sahaf kapanmış
kimi züccaciye olmuş, kimi market
bazıları konsept değişikliğinden maliyetine satış yapan dükkana evrilmiş 

sakızgülü'nde oturup çayımı içeceğim bir yer bulamadım
petek pastanesi'ne koştum hemen
pazarın dokuzunda dört masada mı dolu olur?
hepsi dolmuş
yalan yok, buradan bu kadar reklamını yaptığım için kendime bile kızdım
ama işte adamlar İstanbul'un en güzel çayını demliyorlar
takdir, teşekkür ve taltiften başkası bize haram

sonra saçlarım ıslak, eski dosta yürüdüm İstanbul'un bu son rutubetinde
sanatçılar sokaktan nazım hikmet kültür merkezi'nin serin bahçesine serildim
ayağımı sürüdüm de geldim sanki
oturmamdan dakikalar sonra masalar dolmaya başladı
her yaştan, her boydan ve her meslekten
kadınlar, adamlar, öğrenciler, emekliler
akrabalar, kankalar, okul arkadaşları, pilav günü dostları
gürültü yapmadan derinden, edepleriyle kahvaltılarını yaptılar, sohbetlerini ettiler
ben duble çayımı içtim, biraz onlara baktım biraz kendime
biraz piraye'nin besili kedilerine
bu kadar kalabalık içinde önemli bir sessizlik hakimdi bahçeye
gülen yüzlerin ardında tel gibi gerilmiş bir gelecek endişesi vardı
ve çayda hafif bir tomurcuk tadı
sevmiyordum çayda tomurcuğu
İstanbul nemini, kalabalığı bir de
gitmek üzerine kısa hayaller kurdum kafamda sonra
kendi çözümsüzlüğümde nefessiz kaldım

sakızgülü'nden yazabilseydim şayet sana
temsili değil dahili yazıyorum sevgili marta diyecektim
anlatacak hem çok şey var, hem hiç bir şey yok diyecektim sonra
beşi yirmi dokuz geçe gözlerimi açtığımda bu sabah
mahallenin imamı uyanmamıştı daha
beynim bir atilla atasoy şarkısını dillendiriyordu
"bir gün beni ararsan kalbine sor ner'deyim" diyordu içimdeki basbariton ses
oysa aramayı bırakalı uzun zaman olmuştu
ama akışa bırakamamıştım bir türlü doktoru dinleyip
kendimle mücadelemi
kendimi didiklemeyi bırakmadım
kitapları ve filmleri yarım bıraktım
misal dün işe yarar bir şey isimli eski bir filme başladım, bitiremedim
usul usul akıyordu oysa film
bir derdi, meselesi vardı
en önemlisi içinde tren yolculuğu vardı
lakin benim içimi sıkan bir şey vardı
bilmediğim, bazen bildiğimi sandığım
iki arada bir derede hallerin gölgemde vücut bulduğu

işte dün akşam sekizi çeyrek geçe filmin pause tuşuna bastığımda karar verdim
yarın kadıköy'e gitmeliyim dedim
bir şey olacağından değil
ama ya olursa diye
içimdeki sıkıntıyı balıkçılar çarşısında, sahafların arasında, sakızgülü'nden geçirip bahariye'de dolaştırdım
şimdi moda'ya çıkarıp biraz da denizi seyrettirsem mi diye düşünüyorum?

.

pomme - ceux qui revent