bazı şeyler : 169 - 174 hayattaki şansımız - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bazı şeyler : 169 - 174 hayattaki şansımız




169-kuşlar : yılardır ezelini ve nedenini bilmediğim bir biçimde içgüdüsel olarak beni kendine çeken iki şey var. biri balkan coğrafyası. diğeri kuşlar.

kuşları ilk ne zaman fotoğraflamaya, onlara hayran hayran bakmaya ve çoğu zaman kıskanmaya başladığımı hatırlamıyorum. ama onların gökyüzünde süzülmesindeki, tek veya kafileler halinde bulutlarla dansındaki, bazen düşünceli hallerindeki ve göç hareketlerindeki, elbette masum duruşlarındaki adı konulmamış sanatı siz de görüyorsunuz değil mi?

her hallerinde, özellikle bir yerden bir yere gitmelerinde bir sinematografi var, şiir var, dinlemesini bilene melodi var ama en çok da hüzün var.

170-boş kutu: geçmiş gün ismini vermek istemediğim büyük bir alışveriş merkezine araba için şarjlı el süpürgesi almaya gittim.  bir önceki gidişimde tezgahtar hanım;  "kalmadı ama yarın gelecek" demiş ve pek methetmişti bu yerli ve milli çekiş gücünü. ikinci gidişimde methiyeci hanım yoktu. emin adımlarla elektronik eşya reyonuna girdiğimde turunculu iki genç kadın masaya yaslanmış güle eğlene sohbet ediyorlardı. beni görünce ciddileştiler, dikleştiler ve rutin tezgahtar cümlelerini sıraladılar. "şarjlı el süpürgesi için gelmiştim" dedim alacağından emin bir müşteri gibi. tabi dediler tam yerindesiniz.  esmer, uzun boylu olanı hemen önündeki bir kutuyu çekip uzatırken "aaa bu boş" diye ünledi. "onu almayayım o zaman" dedim ben de gülerek. esmer görevli de "hayattaki şansımız" diyerek samimi şekilde güldü. arkadaşı güldü. ben de güldüm. kutumu alıp kasaya yürürken bir yandan da düşünüyordum. 

şimdi bu boş şans kime aitti?

tam anlayamadım!  

kutuyu çeken kızın şansı mıydı yoksa benim için çektiğinden benim şansım mıydı? ya da üçlü çember halkasını oluşturan üçümüzün birden mi?

bilemedim houston. bilemedim. 

.

171- sırtım pek karnım tok'i: evsahibi bu seneki kira zammı için nihayet aradı. ve o kadar ağladı, o kadar ağladı ki bir ara evsahibinin ben, kiracının o olduğunu bile düşündüm. ağlarken bir yandan da kızım, damadım diyerek aba altından sopa göstermekten kaçınmadı. şeytan devletin resmi oranını çak, kapat ağzını dedi. ama işte ben öyle bir insan değildim! bu sene için resmi oranın yüzde yirmi fazlasına uzlaştık. seneye allah kerim.

.

172- diziler, dizilerimiz: aynı anda üç diziyi takip ediyorum. the suspect, the patient ve ted lasso. ilk ikisinin başrolünde psikologların olması ve haftalık yayınlanmaları tamamen tesadüf. ama bence içlerinde en muhteşemi dün başlar başlamaz arka arkaya dört bölüm izlediğim ted lasso. futbol sevmeyenlerin. bilmeyenlerin bile çok seveceği bir dizi. zaten ted lasso'da bilmiyor..

.

173- biraz ormanda saklanacağım: kendime verdiğim bir sözü daha yerine getiremedim. bitmemiş onlarca kitap varken internetten beş hikaye kitabı daha aldım. biri dışında yazarlarını tanımadığım, tamamen doğaçlama şeklinde aldığım kitaplara bakarken birinin arka sayfasındaki bir cümle, hem kendimi görmeme hem de hangi kitaptan başlamam gerektiğini söyledi adeta..

"yaza yaza kangrene dönüştürdüğüm birinci el yaralarım var artık benim. hepsi bizzat evde, kendi üretimim."

.

174- sevgili günlük; çok uzun zaman önce açtığım ama başlıyorum deyip de bir türlü başlamadığım sadece kendimin okuyacağı özel bir blog günlüğüm vardı. ona başladım. her gün, şartlara bağlı olarak önemli ya da önemsiz, bazen kısa bazen uzun devrik cümlelerini bu devrik cümle günlüğüne yazıyorum bir süredir. şimdilik halka açmaya niyetim yok. belki ölmeden önce yakması için bilader'e veririm!

Sandra bernardo-fruta