bir de devlet mezhabasından kaçan yaralı inek. beş minareli bitlis'te sıkışıp kalmışlar. durmadan dönen dünyada yollarını bulmaya çalışıyorlar.
164 - sayılı zaman: bazen o kadar esniyor ve geçmiyor ki, karşıya geçmek istediğin bir hemzeminde beklediğin tren vagonlarının ardı arkasının kesilmemesi gibi uzun, çok uzun geliyor.
.
165 - övünç : sabah işe erken geldiğim günlerden birinde demlediğim çayı 'büyük patron' içmiş. beğenmiş. bunu bir de yemekhanede insanların içinde söyleyince mahcubiyet ile şapşalca bir övünç arasında dolandım durdum bir süre. hatta bir ara avm'de sosyal deneye tutulmuş vatandaş gibi alkışlayacaklarını bile düşündüm. neyse ki alkışlamadılar..
..
166 - sabit : oysa sen benim evrendeki tek sabit noktam ol istedim. ama bunu nasıl söyleyeceğimi, dahası nasıl yapacağımı bilemedim. hiç bilemedim.
.
167 - mükerrer: sabah biraz uykusuzluğun, biraz müziğin etkisiyle uzaklara gittim ofiste. çocukluğumun köşe taşlarında gezindim. ilk gençliğimden yetişkinliğe uzanan tozlu ve keskin yollara bakındım biraz. sonra dedim ki kendime yeni bir şans verilse yine aynı hataları yapardık sanırım. çünkü dünya öyle hızlı dönüyor ki yaşarken anlayamıyor, kendini kaybediyor insan. sonra da geçen zamanı geri alamıyor.
.
168 - nokta: bazen bir yerde, bir anda olmayı çok ister de olamaz ya insan. şimdi tam o noktadayım. ama işte ne sen sor, ne ben söyleyeyim doktor. sadece susalım. susalım ve son çalan şarkıyı dinleyelim.
.