.
iyot kokulu sayılı günlerim azaldıkça huzursuzluğum artıyor. sadece betonşehirin kaosuna, rutubetine ve insanı kemiren, yiyip bitiren telaşına dönecek olmam değil buna sebep. buraya gelmeden önce verilmesi gereken kararım hatta kararlarım vardı. biraz denize, biraz içime bakıp benim için hayırlısı olanı neyse onu seçerim diyordum. lakin evdeki hesap, körfeze uymadı. bir türlü o kendi başımalığımı yakalayamadım. galiba biraz da yakalamak istemedim. çünkü doğru tekti. alınması-verilmesi gereken karar da belliydi aslında. sebepten değil de olası sonuçlarından, vicdan azaplarından, acabalarından, elalem ne derinden, keşkelerinden ve daha bir sürü şeyinden korktum sanırım. bir kirpi gibi dikenlerimi çıkarıp olduğum yerde hareketsiz kaldım. ne ileri gittim. ne geri döndüm. şu ileride sabırla, yaklaşık üç saattir oltasına gelecek balıkları bekleyen adamın dirayetini göstermedim. kendimden verdim. ruhsal sermayemden yedim. ama kararımı erteledim. un serdiğim ipin incelip kopmasını bekledim. hedeften bile isteye uzaklaştım. telefonumda ne kadar içli şarkı varsa tekrar ve tekrar hepsini dinledim.
sonra sahilde bir baba ile on-on iki yaşlarındaki çocuğunun sohbetini dinledim. çocuk koca adam gibi babasına yüzme dersi veriyordu. çünkü okulda öyle öğretmişlerdi.
“bir-iki-üç kulaç at sağa bak nefes al.
bir-iki-üç kulaç at sola bak nefes al.”
“iyiymiş” dedi babası.
iyiymiş.
beni nerelere savurduklarını görmeden. hangi özlemlerimi bileylediğimi duymadan. bekleyen kararlarımı, müzmin huzursuzluğumu, kaç gündür içimden çıkmak isteyip de bir türlü çıkamayan iyi mi kötü mü ne olduğunu bilemediğim hissi bile unutturduğunu bilmeden.
“iyiymiş” dedi çocuğun babası.
iyiymiş..
o sırada ben florya’daydım. babam ve ben denizdeydik. o zamanlar çünkü florya’da denize girilirdi. sirkeci’den bindiğimiz banliyö treni yedikule, cankurtaran, bakırköy derken florya’ya yanaştığında ağaçlı yoldan yürüyerek inönü stadı’na yaklaştığımızdaki hissin aynısı yaşardım. içim bir hoş olur, kalbim daha hızlı çarpardı. sanırım bendeki iyot kokusu meftunluğu da o yıllardan kaldı. ama yalan yok şimdi. babam beni kucağına alıp ilk kez denize soktuğunda kıyameti koparmıştım her türk çocuğu gibi. önce ürperdim. korktum. sıkıca sarıldım ona. sonra alıştım. ve şimdi o günkü gibi sarılasım geldi.
sıkıca.
olmadı.
onun yerine bir baba oğul gibi değil de daha çok iki sıra arkadaşı denizden kol kola çıkan adamla çocuğu izledim bir süre.