körfezden notlar: 2022-10 (varla yok arasındayım*) - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

körfezden notlar: 2022-10 (varla yok arasındayım*)


.
temmuz 21, 
yine. yeniden. 
tekrar. 
ve tekrar. eda karaytuğ dinlemeye başladım. sabahtan beri bu kaçıncı tekrarı bilmiyorum. mayıstan rol çalmış sıkıntılı bir temmuz günü dolaşıyor ortalıkta. ama hayır, sıcaktan yahut herhangi bir iklimsel durumdan değil. bilakis rüzgar öyle tatlı esiyor ki gölgede kaldığın müddetçe sıcak dokunmuyor. çünkü rutubet yok. sorun yok. fakat içimde bir şey var. 
boşluk desem değil. ne olduğunu bilmiyorum. 
sanki filler tepişiyor.
bir hareketlenme, bir curcuna hali.
fakat kutlama mı ayaklanma mı belli değil.
sanki diyorum içimden uzun yol gemileri geçiyor. ben yetişemiyorum. 
dolaşıyor elim. ayağım. aklım. her bir âzâm.
kaç gündür. 
bir düğümlenme. bir kilitlenme hali daha çok. hani şöyle hıçkıra hıçkıra ağlarsam geçecek gibi. 
renksiz. 
kokusuz. 
şekilsiz
tanımsız dûçar bir hal. 
içimdeki.
.
 (?) geçmedi. 
sabah inmediğim sahile akşamüstü dört gibi indim. ibrahim soruyor. bir kumsal dolusu insan ne yapıyoruz burada? -ibrahim kim? olric’in muadili diyelim.-
gölgedekiler. güneştekiler. uzuuun sahil şeridinde denize yakın tarafta üç saf yapmışlar. ben ayrıkotu gibi kalabalığın gerisindeyim. ama onlarla aynı rutinin içindeyim. bir sene çalıştığımı buralara veriyorum. tamam denizi, kumu iyot kokusunu seviyorum. ama sevmediğim pek çok şeyi yapıyorum artık gelenekselleşen kalıplar dahilinde.
ne yapıyorum sahiden?
.
kreutzer sonat’ın pozdnışev’i yani tolstoy diyor ki; 
mutsuz insanların kentte yaşaması daha iyidir. insan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında olmaz. bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür. işler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocukların hastalıkları, eğitimleri. ...”
.
yüz elli yıl önce gerçekten böyleydi belki de. o telaş ve teknolojisizlik içinde fark edemeyebilirlerdi insanlar. işin acı tarafı; bu hız ve teknoloji dünyasında fark ediyoruz ama yine de kendimizi kurtaramıyoruz bu çürümüşlükten. görmezden geliyoruz. züğürt tesellileri, yükte hafih pahada ağır bahaneler üretiyoruz. kurtar-a-mıyoruz kendimizi. kimimiz kadere teslim oluyor bekir** gibi. kimimiz şartlar denen o vahim şeye. 
.
akşam. güneşi takip ettim. hani batmak üzereyken oluşan mavi ile turuncunun hemhal olduğu o renk cümbüşü için batan günün peşinden koştum. boşa geçen günlerimin, gençliğimin ardından seyirtir gibi tıpkı. lakin nafileydi.
.
temmuz 22,
buradaki son iki sabahım. 
dün denize küstüm sanki. bugünse sabahın sekizinde indim sahile. ve şu dünyanın en sevdiğim halindeyim. katıdan sıvıya geçmiş ve birazdan gaz olup uçacakmışım ve üstümde volta atan beyaz bulutların sırtına binecekmişim gibi. önümde sonsuz bir mavilik. ruhumda hafif esen rüzgar. dimağda nefis bir iyot kokusu ve uzaktaki iki üç emekliden başka kimse yok gibi dünyada. ve kulağımda elbette müzik. yo hayır! bugün eda hanım yok. telefonumdaki 444 parça karışık olarak ruhuma gıda takviyesi yapıyor. tabi ve ama günün ilerleyen saatlerde ne olur bilemem. eş dost gama düşüp sıla’ya, emre aydın’a eda hanıma vurmayacağımızın garantisi yok. zaten bu dünyada neyin garantisi var? yaşa ve git doktor. yaşa ve git!
..
öğlen. on iki gibi. 
dünya bildiğiniz gibi. 
kalabalık. sıcak ve kirli.
daha da sıcak olacak diyor haber bültenleri.
şimdiye kadar iki kez denize girdim çıktım.
üç kez seni düşündüm.
imkan-sızımız içimde bir yerleri yırttı bir kez.
birhan keskin’den iki dizeyi tekrar ettim içimden iki kez. ama gama düşmemek için direndim. çok mücadele ettim. dikkatimi maviye, turkuaza, laciverte yönelttim. müziğimi hareketli şarkılara bağladım. plajda tanıştığım bir abiyle memleketi kurtarmaya bile çalıştım. lakin bu saatten sonra zordu. çok zordu. düzelmeyeceği konusunda hemfikir olduk. dağıldık. 
sonra düşündüm. 
memleketimden farkım yoktu. hiç de iyiye gitmiyordum. asıl meseleye odaklanmak yerine etrafından dolaşıp bir halta yaramayacağı belli olan meşgalelerle avunuyordum. caka satıyordum adeta. oysa zarf değil mazruftu mühim olan. zarfa takıldık, özü unuttuk. hem sınıfta hem karanlıkta kaldık..
son tahlilde yine mutsusuz doktor.
mutsuz.
y
u
k
a
r
ı
d
a
n
a
ş
a
ğ
ı
soldan sağa
hep
mutsuz.
.
* birhan keskin-soğuk kazı
* kader ((2006)-zeki demirkubuz