.
ağaç ve bitki bilgimin matematiğimden fena olduğunu söylemiş miydim?kiraladığım evin 20 adım ötesinde bir ağaç. el kadar yaprakları var. ama kavak değil. ceviz diyesim geliyor. lakin meyvelerini göremiyorum. gövdesi güçlü, gölgesi azametli bir ağaç. öyle ki günün her saati altından gölge hiç eksik olmuyor. öyle olunca da müşterisi bitmiyor. yazın yapı marketlerin en çok satanlarından, sekiz on tane beyaz plastik sandalyenin çevrelediği, yine beyaz plastikten masanın etrafında tapınak şövalyeleri gibi her gün toplaşıyor sitenin sakinleri.
sabah on gibi, sular idaresinden, belediyeden, çeltik fabrikasından emekli ak saçlı amcalar geliyor önce. biraz sohbet muhabbetten sonra. gelsin pencü se, gitsin sebai dü tavlaya tutuşuyorlar öğle ezanına kadar.
öğleden sonra üç gibi bu sefer hanımlar korosu geliyor. akşam ne yemek yapacaz kız nebahattan senin oğlan tıbbiyeyi gelecek yaz mı bitirecek merdane hanıma, pörtlek kezibanın gelini üç aylık hamileymiş duydunuz mu hanımlardan bu sene kış çok sert olacağa uzanan dedikodusu bol, tahmini çok derdi tasası derinlerde olan yahut bir süreliğine ertelenmiş kadınlar matinesi ikindi okunurken son buluyor. matineyi uydurmuş falan değilim. çünkü arada, ergenliğine çeyrek kalmış bebeleri ortaya alıp alkış kıyamet küçük çaplı göbek etma faaliyetlerine rast gelmek çok mümkün bu ağacın altında.
kadınlardan sonra yine ak saçlı, emekli abiler sahne alıyorlar plastik masa koalisyonunda. ama bu kez tavlasız, siyaseti ve futbolu abartılmış muhabbetle gölgelendikleri ağacı hayata küstürüyorlar. bu boş muhabbeti akşam yemeğine dek sürdürüyorlar. yemek sonrası kadınlı erkekli çoluk çocuklu karma bir çay-çekirdek faslı. gecenin ilerleyen saatlerine değin sürüyor. ve bu durum makine düzeninde hiç şaşmadan her gün aynı biçimde devam ediyor. ilginç olan, her gün aynı şeyleri yaparken hiç de sıkılmış ve mutsuz görünmüyorlar.
belki de çok istedikleri ama hayatın onlara vermediklerinin duygusuyla bu şekilde baş etme yolunu seçmişlerdir. kim bilir?