.
adının neden istanbul konduğunu anlamadığım ve sevmediğim fırının önünde, sabahın sekizinde hatırı sayılır kuyruk var. saydım. ben, bekleyenler arasında on dördüncüydüm. sonra onlar geldiler. bir bey amca ve hanımı nebahat hanım. adını nerden mi biliyorum? hariciyeden emekli bir hali olan, tatil beldesi de olsa şık ve resmi giyinişinden ödün vermeyen bey amca sıraya girdikten bir iki dakika sonra söyledi çünkü.“şu karşı ki pastanenin poğaçaları daha güzel nebahat hanım” dedi.
zarifliğe bakar mısınız. muhtemel 30 yıldır evliler, zerafet, sevgi ve saygı her hal ve duruşlarında. ankara bürokrasinin getirdiği bir alışkanlık da olabilir elbet. ama ve lakin özünde yoksa bir insanın incelik, en meşhur fransız mekteplerine de yollasanız odun her zaman odun olarak kalır. ünlü türk düşünürü avşar kızının dediği gibi okumak sadece cehaleti alır. eşeklik bâki kalır. ama mevzu bu değil.
mesele nedir peki?
bu sabah poyrazında içimizi ısıtan küçük şeyler.
eski hariciye nazırının isteğine kayıtsız kalamayan nebahat hanım.
“oraya gidelim o zaman şefik bey” dedi. tüm sahili saran anaçlığı ve şefkatiyle. sonra da el ele tutuşup mutluluğun resmini çize çize yüz metre ilerideki sayfiye pastanesine yürüdüler.