.
televizyonda radyo üçü açmış, çayımı yudumlarken mahir ünsal eriş’in dünya bu kadar’ına odaklanmaya çalışıyordum. çünkü sarı, kayısı motifli kapağı olan roman, karakterden karaktere atlayan örgüsüyle bir saat tamircisinin dikkat ve titizliğini gerektiriyordu. bu özelliğiyle ayfer tunç’un bir deliler evinin yalan yanlış tarihi’ni çağrıştırdı bana. ama ben daha çok, bir parça kelime oyunlu, ilk cümleye takıldım.
“bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. güneş gelmedi”
bu cümleden sonra durdum. başımı ciddi şeyler düşünüp, önemli cümleler söyleyecek adamlar gibi göğe kaldırdım. kafamdan bir sayfa mektup yazdım. ama buraya yazamadım. çünkü herkes bilir bunu; cümleler yaz sağanağı gibi zihinden boşalırken bunları yazmaya çalışmak makarna süzgeciyle su depolama mücadelesi yapmak gibidir. şansım varsa süzülenleri toparlardım. yoksa anın tadını çıkarırdım.
peki bana ne oldu?
sabahın yedi buçuğunda serindir diye içeride oturuyordum. kayısılı kitaptaki karakterlere yoğunlaşıyordum. nuri ile yeliz’e, korhan’la feyziye’yw, mösyö turan’la hasan fehmi’ye, gökhan ile filiz’e.
sonra işte sesler duydum. kuş cıvıltısına karışmış candan hanım sesi. evet evet aynı anda başlamış olmalılar. kararsız kalmamım sebebi bu olmalıydı. okumayı bıraktım. yeni bir çay doldurdum. verandaya, serin ama üşütmeyen tonda esen rüzgarın karşısına çıktım. dünyanın bu kimsesizliğini sevdiğimi söylemiştim. yine sevdim. titreşen yeşil ağaç yapraklarına, hareketsiz beyaz bulutlara, masmavi gökyüzüne unuttuğum bir şeyi arar gibi uzun uzun baktım.
ilk cümleye döndüm!
güneş vuran bir balkonda beraber kahvaltı yapma hayalim dirildi. yapmak isteyip de yapılamayan onca şey sonra. çaresizliğim hortladı. elim ayağım ve dahi dinlediğim şarkılar hep birbirine dolandı. özlemlerim yunan adalarına üç kez gidip geldi. üç defa seni seviyorum dedim. böyle olmak zorunda mıydı dedim bir sefer. neden neden neden diye sordum sonra yine üç kez. ama sana ve bana toz kondurmadım bu sefer. kaderi suçladım.
vakitsizliğimize, geç kalmışlığımıza kızdım.
imkansızlığımıza içerledim biraz.
lakin bize hiçbir bir şey söylemedim. çünkü ben bizi seviyordum. ki hala da öyle. biliyorsun..
.