69-pamuk’lu balkon - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

69-pamuk’lu balkon




niye yaptığımı bilmeden ya da üzerine çok düşünmeden yorucu bir haftayı daha geride bırakıp evimin balkonuna çıktım. tatlı tatlı esen yaz rüzgarı eşliğinde sisten görünmeyen çınarcıkla soluk bir fotoğrafı andıran burgazada’nın burnuna bakarken bugün gazetede okuduğum orhan pamuk’un balkonlu haberi yeniden aklıma düştü. benim için cazibe merkezi balkondu. ama habere dünyaca tanınmış bir yazar da eklenince ilgi odağım maksimuma çıktı. yalan yok şimdi. pamuk ile ilgili aslında nötrüm. sebebini de bilmiyorum. ama memleketin yarısı severken diğer yarısının nefret ettiğini biliyorum. dedim ya aradayım ben. ne seviyorum ne sevmiyorum. bugüne kadar iki kitabını bitirdim. ilki yeni hayat’tı. hayatım değişmedi elbette. (bu salak espriyi yapmak zorunda hissettim. affedin.) ikinci kitabı da; benim adım kırmızı. ikisini de sevdim. lakin masumiyet müzesi’ni bitiremedim. kara kitap’ı ise hiç sormayın. üç denemeden sonra hala kitaplığımda okunmayı bekliyor. ama bir gün başaracağım bir solukta okumayı. biliyorum. sadece zamanını bekliyorum. birazcık zaman. son tahlilde pamukla mübasebetimiz hepi topu dört kitaptan ibaret. sevmek ya da sevmemek. acele etmiyorum, kara kitap gibi. belki de ölene kadar nötr kalacağım. belki bir yerde karşılaşıp iki kelam edip çok seveceğim. belki sevmeyeceğim. hem konumuz bu değil. balkonlar. balkonlarımız. balkon sevdamız. şimdi ve doğrusu ilgili haberden alıntılar da yapmak isterdim. lakin hangi gazeteydi unuttum. ayrıca üşengecim. özünde ama ortak bir kaç nokta dikkatimi çekti. bir parça maviliğe bakıp derin düşüncelere dalmak, hayaller kurnak, yazmak ve daha ilginci balkondan bir sürü fotoğraf çekmek benim de yaptığım şeyler. tek farkımız onun bir dolu kitabının olması ve neredeyse tüm marmara denizini, tarihi yarımadayı gören balkonu. yine de niyet önemli diyerek züğürtlendim. lakin üzülmedim. kıskanmadım, imrenmedim. çünkü inanmayacaksınız belki ama kendi balkonumu dünyalara değişmem modundaydım. yo hayır kuzgunla yavrusu meselesi değil bu. başka bir şey. nasıl anlatsam? misal şimdiki gibi bir akşam vakti telaşla yer değiştiren bulut kümesinin izlemenin yahut az önce çektiğim yukarıdaki
ayarsız fotoğraftaki gibi kuşla uçağı aynı kareye denk getirmenin coşkusunu ya da bulutlarla dans etmek yerine iki koca binanın arasına japon kamikaze uçakları gibi dalan maceraperest martının veya mutfak penceresinde sigara dumanına kendinden başka kimsenin bilmediği düşüncelerini sarmalayan siyah gömlekli adamın düşündürdüklerini, çağrıştırdıklarını on tane romana, beş tane filme değişmem. sonuçta onlar kurgu ben bizzat yaşıyorum. üstelik kendi balkonumda, kendi istediğim şekilde. pamuk’un asortik balkonunda olsam bu kadar rahat hissedemezdim hem! 
son tahlilde, sanırım beni yine en iyi balkonseverler anlayacaktır. herkesin balkonu kendine!
evet böyle.
.
istanbul, haziran üç