zihnimde puslu bir görüntü
ortaçağın sırtında dörtnala gidiyoruz
şehirler, karanlıklar ve aydınlıklar geçiyoruz
birlikte denizler, sıcak anılar ve şarkılar sonra
özlemek bahsini biraz abarttığını düşünüyorum ama
seni görmek hep heyecanlandırmıştı beni
ne yazık ki erken uyandım bu kez
“namaz uykudan hayırlıdır” derken mahalle imamı
derinlerden bir sessizlik kopup geldi
seni seviyorum dedim gizlice
maviye çalan ıslak bir haziran akşamı şimdi hayatım
bir müsvedde kağıdının üzerinde
yazıp yazıp siliyorum, yazıp yazıp siliyorum
yazıp yazıp siliyorum, yazıp yazıp siliyorum
ilk vapurla ada'ya gitmişiz de sensiz dönmüşüm gibi
martıların gözyaşları hüznüme karıştı bu sabah
içinden “sevgilim” geçen yazılarımı arattım
tam yüz altmış altı yazı
tam yüz altmış altı yazı
neye yarardı sen olmayınca
metro istasyonlarının derinlerdeki ürperten sessizliği gibi yokluğun
içimde bir his var
konuşuyor üstelik
arka balkona atılıp unutulmuş eşyalar gibi yalnızlığımız
ve boğaza kılavuzsuz dalan bir gemi aşkımız
özlemimizle efkarımızın yarışması bu yüzden oysa
sana bakmak ölümsüzlük iksiri içmek gibiydi
çocukluğumun yaz serinliği gözlerinde
sonra sen gittin
sen yittin sonra
çünkü herkes gider
çünkü herkes yiter bir gün
şimdi işte sol yanım ağrıyor
hayır, kalbim değil bileğim
omzum bazen
babamı da özlüyorum hem
özlemek diyorum; ışığı ve çıkışı olmayan soğuk bir ortaçağ tüneli sevgilim
.