yedi yıl öncesinin bir fotoğrafına rastladım bilgisayar arşivinde. rengarenk eşofmanları üzerlerine çekmiş ve kameraya gözleriyle gülümseyen dört adam. üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen çok iyi hatırlıyorum o günü. hatta ve neredeyse her detayını. benim için çok iyi geçmeyen iki bin on beşin güneşli bir kasım günüydü. pazardı. avrasya maratonu vardı. spor bahaneydi. kahvaltı ve muhabbet şahaneydi. unutulmazdı benim için. sanki dün gibi. hayatın oksijen çadırından yeni yeni çıkıyordum. hafız, fiko ve banker selim. kimi elimden tuttu. kimi elini omzuma koydu. öteki bitmeyen, kırk-elli tekrar yaptığım dertlerimi usanmadan dinledi. öyle güzellerdi. öyle güzeldik. ki hala güzeller. hemen diğer üçüne gönderdim fotoğrafı. önce banker gördü ve cevapladı hemen. “hepimiz de süper çıkmışız” dedi. de’yi ayrı yazmış. takdir ettim. ama ona söylemedim. on dakika sonra hafız kendinden beklendiği gibi kısa ve öz konuştu. “iyiymişiz.”
banker'e “ah senin bu optimist hallerin müdür” dedim. güldü. hafız’a da “her zaman iyiyiz” dedim. bir şey demedi. fiko daha görmedi. gördüğünde, duygusal bir hatta birkaç cümle kuracağıını diğer üçümüz adımız gibi biliyoruz. bir tek o bilmiyor! bakalım bu sefer şaşırtacak mı bizi?
.