az önce çınarcık ve adalar’a, bir açıp bir kapayan güneşle saklambaç oynayan bulutlara bakıp bir kamyon dolusu kelime yazdım. sonra sıkıldım. baktım. hep aynı dertlerin etrafında kısır dönmüşüm. beğenmedim. bıraktım yazmayı. hayır silmedim de. taslakta öylece duruyorlar. canım acayip sıkıldı. yapacak bir şey bulamadım. sonra bir okuyucunun 2011’in en sonundaki uzuun yazımı okuduğunu gördüm. oturdum. ben de okudum. eskiden daha içten yazıyormuşum dedim kendi kendime. kim ne söyler, ne düşünür demeden aklıma ve kalbime oturanı yazmışım gelişine. sonu nereye varacak diye düşünmemişim. şimdi ise o kadar dağınık o kadar karmaşığım ki adalar’dan başladığım yazı ya zonguldak’ta bitiyor ya mardin’de. kaval ve şişhane oluyor. perhize meydan okuyan lahana turşusu oluyor. bir türlü toparlayamıyorum aklımı. yüreğimi ve en mühimi de devrik cümlelerimi. ama diyorum eskiden daha güzeldik. çok güzeldik leyla. şimdiyi sevmiyorum. yaşananları. yaşanamayanları. hesap etmeleri. plan yapmaları, hazır paketleri, mahkum edildiğimiz bu rutini sevmiyorum işte. doğaçlamayı. aklına eseni yapmayı. yağmurda ıslanmayı. güneşte kavrulmayı. doğada kaybolmayı. şaşırmayı seviyorum. peki oluyor mu?
olmuyor. olmadıkça, sıkıldıkça kelimelere daha çok sığınıyorum. ama onlar da bu kadar oluyor işte!
.