60-bir ben var benden içre - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

60-bir ben var benden içre



şimdi, tam tepemde alacaklı gibi dikilen güneşe geri ödemesiz olarak verdim tüm benliğimi. hayata dair unuttuklarımı anımsamaya çalışıyorum adeta. şarjı biten bir telefon gibi. belki de hayatımın geri kalanını istiyorum. ben almayı beceremedim. bari sen ihsan et der gibi. medine dilencisi gibi. sanki dünyada bir o, bir ben kalmışım gibi. bir de işte bitmeyen hüzünlü şarkılar. makis’ler. farid farjah’lar. moskova nehirleri. yasemin ağaçları..
diyorum ki; kış boyu azalan enerjimin ve umudumun dolmasını bekliyorum güneş altında. bir mucize bekler gibi. ama işte sokaktan yankılanan o yanık ses. türkü mü, arabeks mi, fantazi mi? dikkatim dağılıyor. çok dağılıyor. polis sireni sonra. yahut ambulans. sokakta üstünden geçilen rögar kapağının sesi. dikkatim diyorum o kadar dağılıyor. nihayet yanımdan sessizce geçip giden kuş irisi. karşıdaki burgazada. eski fotoğraflar doluyor zihnime bir anda. peşinden de geri gelmeyecek olanın hüznü.
oysa aynı ada.
aynı deniz.
aynı vapur.
aynı istanbul. 
her şey aynı. bir ben farklıyım sanki. uyumsuzluğum, huzursuzluğum.
geçip gidenin asla ve kata aynı olmayacağı gerçekliği. her insan gibi anlar da eşsiz çünkü. tekrarı imkansız, ulaşılmaz. üstüne ve hüzne bulanmış şarkıların üst üste çalması. burgaz ada’nın dakikalar içinde sisler içinde kalması. 
bana bir şey mi anlatıyor? 
'bir ahmet kaya koy da dinleyelim yeğen diyor' sanki. 'çayını da tazele hem' diyor. 
mütemadiyen konuşuyor.
susmuyor hiç.
peki bu konuşan kim?
güneş mi?
burgaz mı?
yoksa gelmeyecek olan anılarım mı?
oysa adaya uçmak istiyorum şimdi. 
gitmeye çalışmak çünkü çok yorucu olur. 
iskeleye in. vapuru bekle. bin. in. çık. 
akşam oldu bile..
vaktin diyorum sınırlı olması ne acı? 
halbuki -hiç düşünmek istemediğimiz- dünyadaki vaktimiz de öyle değil mi? 
acaba diyorum; şuradan geçen bir martıya el etsem beni burgaz’a atar mı?
.