59-yolculuk - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

59-yolculuk



bir süredir, gözümü kırpmadan onları izliyorum. pazar sabahı, dokuz suları. sokakta onlardan başka kimse yok. sanki televizyonda ilginç bir filme rast gelmiş de bırakamamışım gibi. arkada rodrigo çalıyor. ama eserin ismini hatırlamıyorum. hatta bu çalan rodrigo da olmayabilir. ahh bu müzik hafızam. onlar yedi kat aşağıdalar. müziği sadece ben duyuyorum. belki de sadece kafamda çalıyordur çalmasını istediğim şarkı. siyah bir range roverın önünde biri şişman diğeri sıska, uzun boylu, siyah giyimli iki adam. şişman olanın elleri siyah kabanın ceplerinde. zayıf, ince uzun olan kollarını göğsünde kavuşturmuş, sırtını arabaya yaslamış bekliyor. metalik gri fordun önünde de iki adam, bir kadın. sanki bir değiş tokuş yapacak gibi karşılıklı sıralanmışlar. ama hayır dostlar. tek tek el sıkışıyorlar şimdi. bazısı kafa tokuşturuyor. bazıları yanak yanağa öpüşüyor. hafızam bunları unutmuyor. bir kamera gibi saniye saniye kaydediyor. ortadaki beyaz saçlı ve kirli sakallı, yeşil montlu adam tutkal görevi görüyor. hareketlerinden anladığım kadarıyla her iki tarafı tanıştırıyor. önce fordun önündeki tıknaz, hafif şişman adamı jeepin önündekilere takdim ediyor. bu benim bacanak ilhami der gibi. ve sonra kadını takdim ediyor şimdi; bu da baldızım melahat! sıra range roverdakilere geliyor. bunlar anne tarafından kuzenlerim mehmet ali ve toygar. annemin amca çocukları. 
tutkal vazifesi gören abi şimdi de, sol eli kırmızı montunun cebinde sağ eliyle baldızına gülerek ve iştahla bir şeyler anlatıyor. sırtı bana dönük olan, siyah saçları omzundan aşağı sarkan baldız da gülümsüyor muhtemelen bu anlatılanlara. anlatıcıyı televizyon dizilerindeki bir oyuncuya benzetiyorum ama ismi aklıma gelmiyor. ama o heyecanından ve beden dilini cömertçe kullanmaktan hiç taviz vermiyor. fakat kollarını gül kurusu yün kazağında birleştirerek dinleyen baldız biraz rahatsız. işaret parmağıyla bir saniye der gibi izin isteyip gri fordun arka koltuğundan bej renkli kabanını alıp abiyi dinlemeye devam etti. sonra yandaki apartmandan tekerlekli, kocaman siyah bavuluyla orta boylu, siyah saçlı, mavi montlu bir adam geldi. hepsi yine sırayla el sıkışıp kafa tokuşturup yanak yanağa öpüştüler. anlaşılan uzun bir yola gidilecekti. muhtemelen yurtdışı. yine muhtemel kalkış yeri; istanbul havalimanı. karda kışta ne olur ne olmaz diye de jeeple gidilecekti. yolcunun peşinden bir de sarışın bir kadın geldi. elinde siyah bir spor çanta vardı. belli ki o gitmeyecekti. pembe alt eşofmanın üzerinde çağla yeşili kabanıyla muhtemel kocasını yolcu etmeye gelmişti. çocuk ve gençler yok ortalıkta. beş adam iki kadın. bir yolculuk arefesindeler. birazdan giden yolcu sokağından mavi montlu, siyah saçlı adamı yolcu edecekler. arkada kalanlar, gidenler hep el sallayacaklar. ama kimler gitti, kimler kaldı?
devamına bakmadım. vedaları sevmiyorum çünkü. ama uzun, çok uzun yolculuk yapmak istiyorum.
beni kimsenin yolcu etmediği ama yalnız senin karşıladığın uzun bir yolculuk diyorum..
.