tutkal vazifesi gören abi şimdi de, sol eli kırmızı montunun cebinde sağ eliyle baldızına gülerek ve iştahla bir şeyler anlatıyor. sırtı bana dönük olan, siyah saçları omzundan aşağı sarkan baldız da gülümsüyor muhtemelen bu anlatılanlara. anlatıcıyı televizyon dizilerindeki bir oyuncuya benzetiyorum ama ismi aklıma gelmiyor. ama o heyecanından ve beden dilini cömertçe kullanmaktan hiç taviz vermiyor. fakat kollarını gül kurusu yün kazağında birleştirerek dinleyen baldız biraz rahatsız. işaret parmağıyla bir saniye der gibi izin isteyip gri fordun arka koltuğundan bej renkli kabanını alıp abiyi dinlemeye devam etti. sonra yandaki apartmandan tekerlekli, kocaman siyah bavuluyla orta boylu, siyah saçlı, mavi montlu bir adam geldi. hepsi yine sırayla el sıkışıp kafa tokuşturup yanak yanağa öpüştüler. anlaşılan uzun bir yola gidilecekti. muhtemelen yurtdışı. yine muhtemel kalkış yeri; istanbul havalimanı. karda kışta ne olur ne olmaz diye de jeeple gidilecekti. yolcunun peşinden bir de sarışın bir kadın geldi. elinde siyah bir spor çanta vardı. belli ki o gitmeyecekti. pembe alt eşofmanın üzerinde çağla yeşili kabanıyla muhtemel kocasını yolcu etmeye gelmişti. çocuk ve gençler yok ortalıkta. beş adam iki kadın. bir yolculuk arefesindeler. birazdan giden yolcu sokağından mavi montlu, siyah saçlı adamı yolcu edecekler. arkada kalanlar, gidenler hep el sallayacaklar. ama kimler gitti, kimler kaldı?
devamına bakmadım. vedaları sevmiyorum çünkü. ama uzun, çok uzun yolculuk yapmak istiyorum.
devamına bakmadım. vedaları sevmiyorum çünkü. ama uzun, çok uzun yolculuk yapmak istiyorum.
beni kimsenin yolcu etmediği ama yalnız senin karşıladığın uzun bir yolculuk diyorum..
.