38 - edho - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

38 - edho



iki adam. eşkiya dünyaya hükümdar olmaz dizisinden çıkmışlar gibi. bizim şirketin bahçesinde hareket halindeler. tepeden bakıyorum onlara. biri koyu mavi takım elbiseli. içinde siyah gömlek. siyah gıravat. öteki siyah deri ceket. siyah pantalon. bir ellerinde sigara ötekinde telefon. çay içip telefonla konuşuyorlar. çaylar, bahça duvarında. beden dilleri “şu an çok önemli bir görüşme halindeyim” diyor. tüccarlar. belli. ama alan taraf mı satan taraf mı o belli değil? bilmek de istemiyorum hem.
peki ne istiyorum?
böyle güneşli bir havada çalışmak istemiyorum evvela. en kısa yoldan sahile inmek istiyorum. ve bir kayanın üstüne oturup hep aynı şarkıyı dinlemek istiyorum. evet, yine tirmisi. yine kervan. belki kalkarken sadece lejla jusic. sonra işte; tuzlu suların yüzüme sıçramasını, yosun ve deniz kokusunun ciğerlerime dolmasını istiyorum. kuşlara biraz simit, biraz açma atmak da istiyorum. belki diyorum beni boğan düşüncelerimi akıtırım marmara denizi’ne. belki de hiç bir şey yapmadan öyle, saatlerce denize bakarım. 
uzun yol gemileri var bir de? 
içinde ne taşıdıklarını hep merak ettiğim kuru yük gemileri. onlarla da diyorum; göz göze gelmek istiyorum. diyeceklerimiz olur belki karşılıklı. kim bilir, belki de ağlaşırız yazık ettiğimiz geçen günlerimize? kimselere göstermeden. bilhassa kuşlara. her zaman yaptığımız gibi içimize, içimize atarız. etrafımızdaki herkes bizi mutlu, mesut sanar. olsun. sansınlar. biz çünkü hüznümüzü içimize atmasını bildiğimiz gibi onu sevmesini de öğrendik yıllar boyunca. tıpkı daha iyi yenilmeyi ve hazmetmeyi öğrendiğimiz gibi.
sahi, ne çok şey öğrendik bu hayattan? 
.