doğu seferi - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

doğu seferi



kısa cümleler geçiyor aklımdan. çünkü burada kar yeniden başladı. nilüfer’in şarkısı gibi her yerde kar var. niye bu kadar seviyoruz. ya da seviyorum? çocukluğa duyulan özlem mi? 
kim bilir? 
belki. 
yusuf bakkal’ın yokuşundan tahta merdivenle yahut anneden habersiz evden çaldığımız mavi leğenlerle kaydığımız serseri günler mi sebep? ne olursa olsun, başka hissediyor insan bu karlı günlerde. hatta başka seviyor. kısa cümleler kurmak istiyor. ama uzun uzun da sevmek istiyor. hani becerebilse şiir bile yazacak! çünkü kar, öyle beyaz yağıyor. öyle sakin. öyle huzurlu. öyle sevdaya mahsur bırakacak kadar romantik. ezcümle sevgilim; kar öyle güzel yağıyor ki kısa cümleler, uzun hayaller kurduruyor.
.
ve hala, insanlığa inat, telaşsız yağmaya devam ediyor. kuşlar özgürlüklerinden ödün vermiyor. rüzgar poyraz mı karayel mi kararsızlığı yaşıyor. bense geniş penceremden dışarıyı izliyorum. hafif müzikler dinliyorum. seni düşünüyorum. 
seni zaten hep..
şimdi işte tam karşımda, bir köpek, iki adam, üç yol ağzındalar. zamanın bir noktasında sabitlenmişler. fotoğraftaki gibi kımıltısızlar. bir kaybolmuşluk içinde hayattaki yönlerini arıyorlar sanki. oysa benim yönüm belli. hatırla! greenwichli günden beri sendeyim. gitmeye de pek niyetim yok..
.
yemekten döndüm. ayaklarımı uzattım. telefonun koruyucu camının çatladığını gördüm. ne zaman, nasıl oldu hiç bir fikrim yok. bazı kalp kırıklarımız gibi. sıcağı sıcağına anlamıyor insan. oysa, bir vakit sonra.. diyorum ki; kar muhteşem beyaz örtüsüyle bu kırıkları da düzeltse ya. hiç bir şey olmamış gibi üzerini örtse. 
.
kar yağmasının, işyerinizin istanbul’un yüksek kesiminde olmasının bir avantajı da işten erken çıkılmasıdır. gidip eski bir türk filmi ya da juliette binoche filmi izleme olasılığıdır. saat 16 suları. yine öyle olacak. ben yine 2004 kışına gideceğim. altı arkadaş, barbaros bulvarı’ndan beşiltaş iskeleye kar fırtına yokmuş gibi, çocuklar gibi şen şakrak inişimizi hatırlayacağım. tahir’i, kemal’i, orhan’ı, tezer’i. birsen’i. gülümseyeceğim. belki durakta biraz üşüyeceğim. otobüs geç kaldı diye sabırsızlanacağım. fırından gelen ekmek kokusuyla taze, başka anılara savrulacağım. sonra yine seni düşüneceğim. karlı ve uzun bir yolda yürüyebilme ihtimalimizi. kim bilir irlanda’dan evvel, belki de doğu seferine çıkarız bir ilkbahar sabahı. sirkeci’den kalkan ilk ekspresle. bu dünya diyorum sevgilim; en azından bunu borçlu bize. en azından bunu..
.

oliver shanti-wise