107 - yeni yıl : bir yaşın daha nihayete erdiği doğum günlerimden daha çok bir yılın resmi anlamda bittiğinin deklare edildiği, ondan dokuza geri sayımların olduğu, bilimum bir şeylerin havada patlatıldığı, milli piyango büyük ikramiye çekilişlerinin yapıldığı 31 aralık gecesi ve sonrasında bir şeyleri yitirdiğimi, geride bıraktığımı, arkada kalan her neyse artık geri gelmeyeceğini bilmenin hüznünü diyorum daha çok yaşarım.
dün de öyle oldu. doğum günümde sanki bir günü geride bırakıp ertesi gün hayat takvimde sadece bir rakam değişerek aynı yıldan devam ederken, yılbaşında tam tamına beş rakamın değişmesi diyorum beni ürkütüyor. böyle devasa bir değişim umuttan çok korku salıyor bünyeme. mecbur geriye dönüp bakıyorum. eski yılla birlikte orada kalsam mı diye düşünüyorum. dün gece işte belki de bu travmayı yaşamamak için kulaklığımı takıp on bir buçukta yattım. sabah yedi buçukta kalktım. çay koydum. pencereden dışarıya baktım. değişen bir şey yok gibiydi. ta ki duvardaki 01.01.2022 yazılı takvimi görene kadar. korktuğum işte buydu. beş rakam birden değişmişti..
sonra...
.
108 - bilader : sonra işte feedly’de bilader'in yeni yazı astığını gördüm. bu yeni yıl şeylerine canım sıkılmış, çay üstüne çay içip dün keşfettiğim natalia doco'yu tekrar ve tekrar dinleyerek yeni yıl ağrımı geçirmeye çalışırken bilader ilaç gibi geldi. normalde benim üşenip yazmayacağım uzunlukta ve titizlikte şahsıma münhasır bir sinema yazısı yazmış ki nasıl sevineceğimi ve dahi nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. elimi, kalemimi nereye koyacağımı şaşırdım. yapabileceğim en iyi şey kuru bir teşekkür ve önerdiği filmi izleyip hakkında ileri geri konuşmak olacaktı. teşekkürümü ettim, nasip olursa akşamüstü dediği gibi filmin, önünü, arkasını, sağını, solunu iyice izleyeceğim. artık saklandı saklandı, saklanmazsa sobelerim.
.
109 - berber : hiç umudum yoktu aslında. yılbaşı sabahında, üstelik dokuz buçukta açık bir berber bulmak. buldum. saçları benimkinden dağınık bir berber. iki koltuklu, siyah beyaz kedisi olan geniş bir de salon. girdiğimde haberlerde iktidar cenahından biri bir şeyler söylüyordu. ben koltuğa oturunca sanırım gereksiz siyaset gerginliği olmasın diye kanalı değiştirdi. hurda avcılarını açtı. televizyon yukarıda kendi kendine çalarken biz sessizce tıraşımızı olduk. bu kadar kısalık iyi mi? favorileri kısaltayım mı ? gibisinden kısa soru cevaplarla geçirdik vaktimizi. sonunda o sıhhatler olsun dedi. ben elinize sağlık dedim. ücretini ödeyip çıktım. yeni yıl aklıma bile gelmedi. iyi seneler dilemedim. o da bir şey demedi. sanırım eskisinden çok iyi olmayacağını ikimiz de biliyorduk. ya da tahmin ediyorduk. yahut onun da benim gibi aklı eski yılda kalmıştı.
.
110- kazık : berberden çıkıp jonas gibi cumartesi alışverişine giriştim. yeni yılın ilk kazıklarını da bu şekilde yedim. sabah zaten haber ajansları benzine, motorine, doğalgaza, elektriğe, köprü ve otoyol geçişlerine gelen zamları şaaşalı biçimde müjdelemişti. bir davul zurnaları eksikti.
markete gelirsek; önceleri aydan aya, sonra haftadan haftaya nihayet günden güne değişen fiyatlar geceden hatta saatten saate değişiyordu artık benim yalnız ve güzel ülkemde. sabah markette benden başka kimse olmadığı için kendi kendime söylendim durdum. iktidarından muhalefetine, fırsatçısından, insafsızına sebep olan her ne ve kim varsa.. ağzımı bozmadım. allah'a havale ettim. rabbim en güzelini bilirdi çünkü. biz aciz kullar ancak birbirimizi yer, çiğner sonra tükürürdük. bilinen, kanıksanan değişmeyen değiştirilemeyen bir kısırdöngü. coğrafya gibi kaderimiz oldu on yıllardır. yukarıdakiler, aşağıdakiler, kıyıdakiler, köşedekiler.. allah’ım sen konuyu biliyorsun..
.
111-güzel şeyler : amma kayahan'a bağladın be birader, hep mi karanlık, hep mi dağlar duvar önüne, hiç mi güzel şey yok diye sual eden olursa olmaz mı? sabah biraderime anlattığım emekli sakız hanımla mahur bey var mesela bana umuda yolculuk yaptıran. insanın aklını ve kendini kaybettiği bu baş döndüren çağda sevgisini ve saygısını kaybetmemiş, yeni yıl sabahında floresan ışığı altında, otoparka bakan kapalı balkonlarında dünyadan bağımsız sakin sakin, sevgi ve aşkla kahvaltı eden çiftimiz var. bana cemal süreya'nın bir cümlesini hatırlatan.. hani eşi zuhal hastanedeyken 13 gün boyunca yazdığı mektupların birinde, adeta tek satırlık şiirinde dediği..
yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi? ne güzel yaşlanırsın sen...
.
112- sonra :
sonra bir şey oluyor...
dayanılmaz bir his doluyor içime. sen giriyorsun bütün hücrelerime. tek tek. ince ince. lime lime. dünya yalnız ikimizden müteşekkil bir gezegen oluyor. yo hayır, tövbe! bu dünyada yalnız sen varmışsın gibi. ve yalnız benim dünyam oluyorsun. ben çünkü uzak başka bir gezegendeyim. aşkımızın pratik bir karşılık bulması için hesaplamalar, planlar yapmaktayım. arada şiir kitapları falan okuyorum. lakin başaramıyorum. edebiyat çünkü karın doyurmuyor sevgilim. lise yıllarında fizik, kimya ve matematiğe edebiyat kadar asılmadığım, gerekli önemi vermediğim için kendime kızıyorum. affetmiyorum bu yüzden kendimi. “insanın yapamayacağı tek şey, kendini bağışlamaktır.” diyordu morgan freeman along came a spider’da. freeman’a hak veriyorum. ama ve lakin vazgeçmiyorum. ne senden ne kendimden. sonra işte.
sonra bir şey oluyor. radyoda bir şarkı çalıyor. seni özlüyorum.
seni zaten hep.